Yolda, Koltukta, Çocuklukta: Seyahat Edebiyatına Nereden Girmeli?

Free old retro antique desk, travel concept photo, public domain CC0 image.

Motosiklette bir öğretmen

İnsan seyahat etmeyi neden sever? Yeni bir yer görmenin, yeni insanlar tanımanın, bir ihtimal o sırada işten uzak olmanın hazzı muhakkak az şeyde var ama bunlardan fazlası da var: Düşünür-yazar Alain de Botton’un ‘Seyahat Sanatı’ isimli kitabında isabetle söylediği üzere, “Seyahat, yarım yamalak ve tutarsız bir coğrafi mantığa uyum sağlamak zorunda kalan merakımızı yerle bir eder.”

Demek ki fazladan bir boyut söz konusu. Algımızı değiştiren, merakımızı bileyen, yenileyen bir boyut. Seyahat etmek sırf bu katkısıyla bile insanı diri tutuyor. Bu ekstra boyutu, bu yeni algıyı diri tutmak ve merakı pekiştirmek için en iyi yöntem de seyahat literatürüne dalmak. Mümkünse de seyahat ederken dalmak…

Bu yazıdaki ilk durağımız (ya da ilk istasyonumuz) seyahatin kendisi olsun. De Botton’un seyahat sanatının incelikleri üzerine az önce bahsi geçen kitabı okumaya değer.

Bir başka iyi örnek de Robert M. Pirsig’in benzersiz seyahatnamesi (ya da felsefi denemesi) ‘Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatı’. Türkiye’de bir dönem -hakkıyla- çok popüler olan bu kitaba girmek zordur ama ona bir defa nüfuz ettiniz mi, seyahatte (ve hayatın geri kalan kısmında) düşünmenin, kafayı toplamanın inceliklerini de size bu kitap öğretir. Şaka değil, başlı başına bir öğretmendir bu kitap. Ama kendine özgü hataları ve çelişkileri de olan bir öğretmen.

Seyahat başyazarından beş tavsiye

Yaşayan en iyi seyahat yazarı kim?

Paul Theroux

Birçoklarına göre bu sorunun cevabı başta ‘The Great Railway Bazaar’ı kaleme almış olan Amerikan seyyah ve yazar Paul Theroux’dur. Dünyanın etrafında defalarca dönmüş ve seyahatlerini edebi bir üslupla kayıt altına almış olan Theroux’un bizde daha çok romanları biliniyor. ‘Sivrisinek Sahili’ ya da ‘Aşağı Nehir’ gibi uzak coğrafyalar teması barındıran bu romanlar da ilgi çekicidir ama esas işi Theroux’nun seyahatnameleri yapar: Kuzey ve Güney Amerika’yı trenle neredeyse boydan boya aştığı ‘The Old Patagonian Express’, Çin’i dolaştığı ‘Riding The Iron Rooster’ ve bütün Akdeniz’i gezip bize de uğradığı The Pillars of Hercules’ özellikle ilgi çekicidir.

***

Peki “Seyahat karanlıkta bir sıçrayıştır, diğer tarafa başka biri olarak ulaşırsınız” diyen bu seyahat başyazarının en beğendiği seyahat kitapları hangileri? Fivebooks’a bizzat verdiği yanıtlara bağlanıyoruz:

The Worst Journey in the World, Apsley Cherry-Garrard. 1922 tarihli bu kitapta, dünyanın belki de en belalı seyahati, Britanyalı Yüzbaşı Robert Falcon Scott ve ekibinin 1911-12’deki Güney Kutbu’nu keşif yolculuğu, ekibin hayatta kalan üyesi Cherry-Garrard tarafından anlatılıyor. (Buradan da okuyabilirsiniz).

Following the Equator, Mark Twain. Büyük Amerikalı yazar, ciddi bir meblağ yatırdığı daktilo işi patlayınca, üstüne yayınevi de batınca bugünün parasıyla üç milyon dolarlık borcundan kurtulmak için, 1895-96’da, Avustralya’dan Hindistan’a Britanya İmparatorluğu topraklarını dolaşıp dersler vereceği, konuşmalar yapacağı bir dünya turnesine çıkar. ‘Following the Equator’, edebiyat dünyasının bu emsalsiz seyahatinin kitabı. (Kitabı buradan okuyabilirsiniz.)

The West Indies and the Spanish Main, Anthony Trollope. Hem Britanya Kraliyet Posta Servisi’nin yüksek memurlarından biri hem de döneminin önemli yazarı Anthony Trollope, 1858’de resmi görevle gittiği Karayipler’i coğrafyası, insanı ve ilginç karşılaşmalarıyla anlatan dört başı mamur bir seyahat kitabı yazmış. Bu görevle bu hüner seyahatte birleşince başkası da beklenemezdi zaten. (Buradan okuyabilirsiniz.)

İsa Bu Köye Uğramadı, Carlo Levi. İtalyan yazar Carlo Levi, 1935 İtalya’sının geri kalmış bir dağ kasabasında unutulmuşluğun, yoksulluğun, uzaklığın hüküm sürdüğü hayatları anlatıyor. Kitabın piyasadaki Türkçe baskısı Aylak Adam Yayınları’ndan (Güzin Molo çevirisi). Levi’nin eserini Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisiyle Türkçe’de bir dönem yeniden yayımlamış olan Helikopter Yayınları’nın (sahaflarda bulunan önceki Remzi’den) yayın yönetmeni Levent Yılmaz, Levi ile Yaşar Kemal arasında paralellik kuruyor. “İnsanları, hayvanları, bitkileri öylesine büyük bir aşkla tasvir ediyordu ki, sanki zamanın ötesinde bir şeyden, bir büyük hakikatten, bir büyük aşktan söz ediyordu. Bunu bir tek Yaşar Kemal de gördüm ben: kimyası yavaş yavaş bozulan, dönüşen, farklılaşan dünyada insanı insan yapan ve değişmese çok iyi olacak şeylerin olduğunu bunca güzel, bunca etkileyici, bunca müthiş nasıl anlatır insan?” (Buradan İngilizce çevirisini okuyabilirsiniz.)

An Area of Darkness: A Discovery of India, V.S. Naipaul. Her seyahatname ışıkla, sempatiyle, mutlulukla dolu değildir. Trinidad kökenli Britanyalı yazar V. S. Naipaul’un Hindistan’a yaptığı seyahati detaylı bir şekilde kaydettiği bu kitap da (ardından iki kitap daha geliyor), gerçekçi ve kötümser bir tonda yazılmış. Naipaul detaylara inanılmaz bir dikkatle bakan ve seyahatlerini müthiş bir canlılık ve yoğunlukla satırlara döken bir yazar; Theroux’nun da bir nevi ustası. Theroux rahatlıkla ustasının diğer kitaplarını da, mesela ABD’nin güney eyaletlerinde benzer bir seyahati (Deep South) kendinin de yaptığı ‘A Turn in the South’u da seçebilirdi. Naipaul’den ne seçilse bu listeye girebilecek kıratta zaten.

Türkçe’nin en iyi seyahatleri

Türkçe’deki edebi seyahat kitaplarının en oturmuş örneği hiç kuşkusuz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’i. İstanbul, Ankara, Erzurum, Bursa ve Konya’da dolanan bu kitap, bana göre Tanpınar’ın ‘Huzur’u ya da ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne denk kıymette bir okuma.

Ahmet Hamdi Tanpınar – Beş Şehir

Şu büyüleyici satırlar bu kitaptan:

“Şimdi Bursa’da asıl zamanın yanı başında, bizim için ondan başka ve daha derin olarak mevcut olan ikinci zamanı yapan şeyin ne olduğunu öğrenmiş gibiyim. Bu ses ve onun etrafı kucaklayan, her dokunduğu şeyin özünü bir ebediyette tekrarlayan akisleri, bu mevsimlerin ve düşüncelerin ezeli aynası, zamanın üç çizgisini birden veren tılsımlı bir aynadır. Sanatın aynası da bundan başka bir şey değildir.”

Arjantinli yazar Alberto Manguel’in, Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir ismini verdiği kitabıyla, büyük yazarımızın ayak izlerini takip ederek yürümesi de seyahat edebiyatına ilginç ve nitelikli bir katkı.

***

Türk edebiyatının kurgu içinde en güzel dolaşan kitapları ise bence Refik Halit Karay’ın Lübnan’dan Halep’e Osmanlı Ortadoğusu’nda dolanan ‘Gurbet Hikâyeleri ile Anadolu taşrasından ses veren Memleket Hikâyeleridir.

Bir şehri kurgu içinde en güzel anlatan kitap ise -tabii yine bana göre- Kars şehrinin, romanda ana karakterlerden bile daha keskin bir rol oynadığı, Orhan Pamuk’un kaleminden çıkma Kar. Doğu Ekspresi’nde şöyle sessiz bir an bulunabilse ve raylar Kars’a doğru akar giderken ‘Kar’ın sayfalarına dalınabilse… Doğu Ekspresi’nin mevcut popülerliği düşünülünce bugün için zor bir hayal.

Yine Orhan Pamuk’un kurgu seyahat alanına bir başka katkısı ise özellikle otobüs yolculuklarını dünya literatüründe bambaşka bir yere yerleştiren Yeni Hayat… Tamam o meşhur ilk cümle “Bir kitap okudum ve hayatım değişti” diyor ama o değişen hayat da otobüs pencerelerinden dışarıya bakarken geçiyor.

Çocukluk trenleri

İnsanda en çok çocukluk seyahatleri kalır.

Ne Instagram’a yüklenen boy boy postlar, ne hediyelik eşya dükkânlarından edinilen yadigârlar…  İsterseniz o bambaşka yollardan geçen sene dönmüş olun, hiçbiri çocukluktan taşıdığınız o capcanlı hatıralarla boy ölçüşemez. Belki bu yüzden çocukluk seyahatlerini aktaran notlar da daha bir tatlıdır.

Antonio Tabucchi – Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar

İşte İtalyan yazar Antonio Tabucchi, güzel kitabı ‘Yolculuklar ve Öteki Yolculuklarda onu çocukken bilgisi görgüsü artsın diye Floransa’ya götüren neşeli amcasından böyle canlı ve tatlı bir çerçevede bahsediyor:

“Biz Pisa’ya bağlı kırsal yörede yaşardık ve o zamanlar Floransa’ya gitmek gerçek bir yolculuktu. Sabah şafak sökerken kalkılır ve Pisa’ya götürecek eski püskü bir otobüse binilirdi. Sonra Floransa trenini beklerdik. O sabahları hâlâ anımsıyorum, kışın daha ortalık aydınlanmadan mutfaktaki lambanın ışığında içtiğimiz sütlü kahveyi, trende yediğimiz sandvici, pencereden manzaralar geçip giderken amcamın anlattıklarını.

O gün gideceğimiz yerleri anlatırken bana sihirliymiş gibi gelen adlar söylüyordu: Beato Angelico, Giotto, Caravaggio, Paolo Uccello. Sandvicimi yerken meleklerin resmini yapan ve din kardeşlerini sevindirmek için manastırın duvarlarını fresklerle süsleyen [İtalyanca’da ‘beato’ mutlu, ‘angelico’ da melek anlamına gelir] adamı düşünüyordum.”

Benzer bir tadı nerede bulabilirsiniz? Lawrence Durrell’ın doğabilimci kardeşi Gerald Durrell’in anılarında. ‘Ailem ve Diğer Hayvanlar’ (My Family and Other Animals) isimli bu nefis isimli kitap, Durrell’in, kendisi henüz bacak kadar bir çocukken ailesiyle birlikte yaşadığı Korfu Adası’ndaki anılarını içeriyor. Türkçe’de Helikopter Yayınları’ndan Büyülü Ada ismiyle yayımlanan bu kitabın sonu gelmez ilhamından bir film ve televizyon dizisi de çıktı. (Kitap artık sahaflarda bulunuyor,  tıpkı daha önceki versiyonu ‘Adada Şenlik’ gibi.)

Arka kapaktan bir tarif cümlesi bu kitabın tatlılığını daha iyi anlatacak: “Birbirinden sevimli dört köpek, iki hırsız saksağan, Tekgöz Hanım adlı bir kaplumba, peygamberdevesi Cicely, baykuş Ulysses, martı Aleko, güvercin Quasimodo, iki su yılanı, bir kertenkele ile içlerinde daha sonra büyük bir yazar olan Lawrence Durrell ve ünlü bir doğa bilimcisi olan Geral Durrell’ın da bulunduğu beş kişilik bir ailenin Korfu Adası’nda geçirdiği beş yılın anıları.” 

Koltukta seyahat

Her seyahat için illa yola çıkılacak değil; insan koltuğunda da dolaşabilir elbet. Bu konular için denemeleriyle tanınan (bizde de epey kitabı basılmış olan) Fransız yazar ve psikoanalist Pierre Bayardın harika bir eseri var: How To Talk About Places You’ve Never Been? (Kitap Türkçe’de yok ama bir gün çevrilirse ‘Hiç Gitmediğiniz Yerlerden Nasıl Bahsetmeli?’ yerine ‘Koltuğumda Seyahat’i öneririm.)

Pierre Bayard
Pierre Bayard

Bayard bu muzip ve tuhaf seyahatnamesinde, ilham kaynaklarından birinin Königsberg’teki (bugün Sovyetler Birliği’ne ait Kaliningrad) konfor alanından neredeyse hiç uzaklaşmayan Alman düşünür Immanuel Kant olduğunu anlatıyor. Ama bu, Kant’ı dünyanın, kendi evine uzak bölgelerini hiç görmeden tarif etmekten alı koymamış.

İşte Hannah Arendt’ten Bayard’ın aktardığı bir Kant notu: “Kant’ın zihinsel gücünü geliştirme işine büyük ciddiyet atfettiği üniversitede fiziki coğrafya dersi vermesinden de belliydi. Tutkulu bir seyahatname okuruydu ve Köningsberg’den dışarıya hiç adım atmamış biri olarak Londra ya da İtalya’da yolunu bulabileceğinden emindi. Seyahate zamanı olmadığını söylerdi; çünkü sayısız ülke hakkında bilgi sahibi olmak istiyordu.”

Anti-seyahat var mıdır?

Her seyahatten güzel anılarla dönülmez. Bazen işler ters gider. En ücra köyler bile turizmin esiri olmuştur. Yemekler lezzetsiz ve pahalıdır; esnaf yabancıları kazıklamak için sıradadır. Seyahat edilen ülke kendine ait klişelerin esiri olmuş ve esasen koca bir hediyelik eşya dükkânına dönüşmüştür.

Herman Koch
Herman Koch

Buradan çok başka bir seyahat yazını çıkar. Zaten çıkmış da. Hollandalı yazar Herman Koch ve arkadaşlarının Nooit Meer Frankrijk (Fransa Bir Daha Asla) isimli eseri bir ‘kötü tecrübe’ toplaması. Bunları okuması da, en az iyileri okumak kadar zevkli.

“Fransa Bir Daha Asla” şu an sadece Hollandaca’da ama o çevrilene kadar bizde de böyle bir antoloji neden yapılmasın? Her iyi yazarın en az bir kötü seyahat anısı var. Demek ki seyahat literatüründe de boşluk var. 

Seyahatin piri

Bu işlerin piri tabii ki bizden…

Onu anmadan yazılan her liste eksik.

 

“Seyahat ya Resulallah” dil sürçmesiyle, bir büyük dünyanın, bir engin literatürünün kapılarını sonuna kadar zorlayan odur.

Seyahat yazını tek bir kişide cisimleşse bu şüphesiz o olurdu.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin sadece İstanbul’u bile dünyaya bedeldir.

Bonus: İnsan kendi ülkesinde nasıl dolaşır? 

Bu satırların yazarından kişisel ve ısrarlı bir tavsiye. “İnsan kendi ülkesinde nasıl dolaşır”ı merak edenler Amerikan yazar John Steinbeck’in Köpeğim Charley ile Amerikan Yollarındayı muhakkak okumalı. Steinbeck, ülkesinin hal ve gidişatının bir fotoğrafını çekmek için sırf bu seyahate özel edindiği ve modifiye ettirdiği ‘karavan’ına atlıyor ve yola çıkıyor. Sınırsız bir esin kaynağı, edebi bir mutluluk…

Total
0
Shares
1 comment
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
Total
0
Share