Yeni Başlayanlar İçin Ekonomi! Ekonomi Nedir? Ne İşe Yarar?

Günlük hayatımızda “Nefes alsak masraf çıkıyor!”, “Her şey ne kadar pahalı, temel ihtiyaçlar lükse dönüştü!” gibi yakınmaları sık sık duyuyoruz. Televizyonlarda çoğu orta yaş üzeri erkek uzmanlar kanal kanal geziyor. Türkiye ekonomisini, enflasyonu ve milli geliri konuşuyorlar. Türk lirası dolar karşısında sürekli değer kaybediyor, bu durum sosyal medyada eleştiriliyor. Kriz ne zaman bitecek? Asgari maaş alan bir vatandaş temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor mu? Türkiye ne zaman “gelişmiş” ülkeler statüsüne erişecek? Ekonomi hakkındaki tartışmalar maaşlarımızı, alışveriş listelerimizi ve hatta oyumuzun rengini belirliyor.  Bir şekilde kendimizi tartışmaların içinde buluruz. Peki, hayatımıza bu kadar etki eden ekonomi hakkında neler biliyoruz? Doğru bildiğimiz yanlışlar var mı? Ekonominin temel bileşenleri neler? Neden her şey bu kadar pahalı?

 

“Ekonomi” kelimesi Yunanca ev idaresi anlamına gelen, oikonomia sözcüğünden gelir. Bu terim Antik Yunan topraklarında köle sahibi malikanelerin idare edilmesiyle ilgili kullanılmıştır. Zamanla daha geniş bir anlam kazanmıştır. Üretim, ticaret, tüketim, ithalat, ihracat gibi insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yaptıkları her türlü faaliyeti içermeye başlamıştır. Türkçede ekonomi yerine bazen “iktisat” kelimesini kullanırız. Ancak, aradaki farkı ayırt edebilmeliyiz. İktisat teoriyle alakalıdır, bir amaca yönelik zihinsel çabadır. Ekonomi ise bu zihinsel çabanın ve teorinin uygulanması anlamına gelir. Başka bir deyişle, “iktisat”, yaşamı kapsayan sosyo-ekonomik koşulların kavramsallaştırılması, modellenmesi ve teorisidir. Ekonomi ise daha dar ve sığ bir anlam içerir; bu teorilere dayalı gündelik yaşam pratikleridir.

 

Ekonomik Müdahalecilik Mi? Piyasa Ekonomisi Mi? 

 

Birey ne kadar özgür olacak? Bu özgürlüğün sınırları ne olacak? Bireyin ve toplumun çıkarları nerede birbiriyle uyumlu hale gelecek? Bu sorular, modern toplumları hayli meşgul eden sorulardır. Devletin müdahalede bulunmadığı ya da minimum seviyede müdahalede bulunduğu piyasa şekline “serbest piyasa ekonomisi” adı verilir. Bu sistemde, arz-talep ilişkisine dayalı olarak, ürünlerin fiyatlarına alıcılar ve satıcılar birlikte karar verirler. Peki, bu ne anlama gelir? Örneğin, belirli bir ürün kategorisindeki fiyatların daha yüksek tüketici talebinin ortaya çıkması nedeniyle arttığını düşünelim.

Görünmez El Teorisine göre (The Invisible Hand), bu olağanüstü durum kalıcı değil geçici olacaktır. Dışarıdan bir müdahaleye gerek duymadan fiyatlar eski haline geri dönecektir. Bu senaryoda, üreticiler artan talebi karşılamak için daha fazla ürün üretmeye başlarlar. Kar elde etmek isteyen farklı yatırımcılar da aynı ürünü üretir ve satarlar. Üretim için gereken iş gücü ve dolayısıyla üretimin maliyeti artacak, kar marjı düşecektir. Tedariğin fazlalaştığı ve tüketici talebinin karşılandığı durumda denge sağlanacaktır.

Serbest piyasa ekonomisi bireyin özgür olduğu ve yaratıcılığını tamamen ortaya koyabildiği bir sistem sunar. Piyasa katılımcılarının kar elde etme amacıyla kendi çıkarlarını korumak için rekabet ediyor olmaları inovasyon, kaliteli ürünler ve çalışkan işgücü sağlar. Ancak aynı sebepler, işverenlerin çalışanlarını sömürmesine ve gelir dağılımında eşitsizliğe de yol açabilir. Ekonomiye devlet müdahalesinin olmaması, kar amacı güden şirketlerin çevreye zararlı girişimlerde bulunmasına ve işsizlik oranlarının artmasına neden olur. Bu sebeplerden dolayı Marksist ekonomistler, kaynakların en verimli ve adil dağılımını sağlamak için hükümetin ekonominin tüm alanlarına müdahale etmesi gerektiğini savunurlar.

Ekonomik müdahaleci anlayışta, hükümet eşitsizlikten kaynaklanan sosyal huzursuzluğu önlemek için asgari ücret belirler. İşsizlik maaşı verir, hasta ve yaşlı vatandaşlara yardım eder. Tavan fiyat politikasıyla, hükümet tüketicileri yüksek fiyatlardan korumak için işlem görülebilecek en yüksek fiyatı belirler. Ancak bu yaklaşım tüketici ve üreticilerin bireysel özgürlüklerini kısıtlar ve iktidar sahibi kişi veya grupların orantısız güç kazanmasına neden olur.

 

 

Milli Gelir Nedir? Nasıl Ölçülür?

Milli gelir, herhangi bir coğrafi birimde (genelde ülke), belirli bir zaman diliminde üretilen mal ve hizmetlerin değeri anlamına gelir. “Milli gelir”in esas amacı ülkenin üretiminde yaşanan değişimleri analiz etmek ve göz önüne koymaktır. Kavram ilk defa, 1930’lu yıllarda Amerikalı istatistikçi ve Nobel ödüllü ekonomist Simon Kuznets tarafından kullanılmıştır. Milli gelirin Türkiye’de ölçülmesi 1950li yıllarda başlamış, ilk ciddi ölçüm 1968 yılında gerçekleşmiştir. Milli gelir bir ülkenin gelişmişlik ve refahlık seviyesi hakkında önemli ipuçları verir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TUIK), Türkiye’nin milli gelirini hesaplarken Eurostat’ın hesaplama yöntemlerini kullanmaktadır. Milli gelir üç farklı şekilde hesaplanır; üretim yoluyla, gelir yoluyla ve harcamalar yoluyla. Birinci metotta belirli bir zaman aralığında üretilen mal ve hizmetlerin miktarları kendi fiyatlarıyla çarpılarak toplanır. İkinci metotta, milli gelir üretime katılan aktörlerin gelirlerinin (kar, ücret, faiz, kira) toplanması yoluyla hesaplanır. Üçüncü yöntemde, bir yıl içinde özel sektör ve kamu tarafından yapılan tüketim ve yatırım harcalamaları toplanır. Tüm bu değerler aynı şekilde milli geliri yani “Gayri Safi Yurtiçi Hasıla”yı verir. Safi Yurtiçi Hasıla ise Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan aşınma ve eskime paylarının çıkarılmasıyla hesaplanır.

Kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla, milli gelirin ülke nüfusuna bölünmesiyle bulunur. TÜİK’in yayınladığı verilere göre, 2022 yılında Türkiye’de kişi başına GSYH cari fiyatlarla 176 bin 589 lira, 10 bin 655 ABD dolarıdır. GSYH önemli bir veridir. Ancak satın alma gücü, ülkedeki okur-yazar oranı, üniversite eğitimi gören kesimin nüfusun geri kalanına oranı veya gelir dağılımdaki eşitsizlikler hakkında bilgi vermez. Ülkelerin gelişmişliği konusunda daha net bir resim elde etmek için farklı yöntemlere de başvurulur.

Örneğin, Satınalma Gücü Paritesi (SGP) ile ayrıntılı olarak tanımlanmış standart bir mal ve hizmet sepetinin farklı ülkelerdeki fiyat oranları karşılaştırılır.TÜİK’in yayınladığı 2021 verilerine göre, AB ülkeleri genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin Türkiye’de 36 Euro karşılığı (769,51 TL) ile satın alınabileceği ortaya çıkmıştır.  Milli gelire alternatif bir diğer ölçüm aracı Birleşmiş Milletlerin yaptığı Beşeri Gelişme Raporu’dur. Türkiye, 2022 yılında Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Gelişme Endeksi raporunda 191 ülke arasında 48. sırada yer almıştır.

 

 

Ülkeler Nasıl Büyür ve Gelişir? 

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla yani Milli Gelir kısa vadede ülkenin üretimini ölçer. Dahası, bu ölçüm ülkenin söz konusu dönemde nasıl bir ekonomik performans sergilediğinin göstergesidir. Türkiye’nin Milli Geliri 2022 yılının dördüncü çeyreğinde yüzde 3,5 oranında kaydedilmiştir. 2022 yılının tamamında ise bir önceki yıla göre yüzde 5,6 oranında büyüme kaydetmiştir.  Aynı yılda en iyi büyüme oranına sahip ülke Hindistan olurken (8,5), en düşük büyüme oranı Güney Afrika’nındır (2,2). Büyüme, ülkenin üretiminin artmasıyla mümkün olur.

Sanayi sektöründe makineleşme ve ülkenin en güncel teknoloji ürünlerine hızlıca adapte olabilme refleksi üretimi hızlandırır. İş gücünün yeterli eğitime ve beceriye sahip olması da üretimi pozitif yönde etkileyen faktörlerdendir. Ülke ekonomisi iki çeyrek dönem üst üste büyüme yerine daralma gösterirse buna “resesyon” denir. Örneğin, 1929 Büyük Ekonomi Buhranınında borsalar ve bankalar çökmüş, insanların bankalardaki paraları kaybolmuştur. Bu durum piyasadaki talebin radikal biçimde düşmesine neden olmuş bu gelişme de üretimi durdurmuştur. Fabrikalar boşalmış, yalnızca Amerika’da 6 milyon kişi işsiz kalmıştır.

Görüldüğü üzere, istihdam ekonomik dalgalanmaların en fazla sorun yarattığı alandır. Ülkedeki üretimin azalması doğrudan istihdamı etkiler, işsizliğin artmasına yol açar. İşsizlik, herhangi bir ekonomik toplumda çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin bulunması durumudur. İşsiz bireyler geçimlerini sağlamak için para kazanamazlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamazlar. Örneğin ev kirasını ödeyemeyen işsiz bireyler evsiz kalabilirler. Ayrıca işsizlik kişinin üzerinde önemli bir psikolojik baskı yaratır. Bu da kişinin bunalıma girmesine sebep olabilir. Ayrıca istatistiklere bakıldığında işsizliğin yüksek olduğu dönemlerde suç oranlarınında arttığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla bu koşullarda işsizlik oranlarının doğru bir şekilde saptanması büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’de tahmini işsizlik oranı TÜİK tarafından yapılan geniş kapsamlı bir anketle hesaplanır. Ankette ortalama 357 bin kişiyle görüşme sağlanır. Katılımcılara, “Son 1 ayda bir işte çalıştın mı?”, “Son 1 ayda iş aradın mı?” şeklinde sorular yöneltilir. Bu verilere göre, Türkiye’deki nüfusun yaklaşık 32,5 milyonunu çalışanlar ve işsizler olarak kabul edilen “iş gücü”nü oluşturur. Tahmini işsiz sayısı 3,5 milyondur.

 

 

Dikkat Enflasyon! 

Enflasyon, fiyatların sürekli ve hissedilir bir biçimde artışıdır. Ayrıca talebin veya maliyetin artması sonucu ortaya çıkar. Talep enflasyonunda piyasadaki para bolluğu daha fazla mal ve hizmet talep edilmesine yol açar. Ve bu durum da fiyatların artmasına neden olur. Maliyet enflasyonu, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetinin sürekli artmasıdır. İş gücü, sermaye ve doğal kaynaklar gibi üretim faktörleri, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetini oluşturur. Dolayısıyla bunların piyasa fiyatlarının artması, kaçınılmaz olarak maliyetlerin de artması anlamına gelir.

Örneğin, 16. yüzyılda Amerika’yı keşfeden İspanyol ve Portekiz denizciler burada buldukları altınları ülkelerine getirmişler ve bu da kısa süreli ülkede altın bolluğuna neden olmuştur. Fiyatlar yaklaşık olarak 6 kat artmış, çok fazla parası olan çok sayıda insanın yetersiz miktarda kalan mal ve hizmetin peşinden koşmasına neden olmuştur. Benzeri bir hiperenflasyonu, 1923 yılında savaş yorgunu Almanya yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde Almaya savaş harcamaları ve dış borçlar dolayısıyla zaten enflasyon yaşıyordu. Bozulan ekonomik durumda greve giden işçiler de üretimi yavaşlatıyorlardı. İşçilerin parasını ödeyebilmek için basılan paralar hiperenflasyona sebep oldu. Fiyatlar kontrolden çıktı, örneğin Ocak 1923’te 250 mark olan bir somun ekmek Kasım 1923’te 200.000 milyon marka yükseldi. 923 sonbaharında bir banknotu basmak, banknotun değerinden daha pahalıya mal oluyordu.

Hükümetler enflasyonu azaltmak ve durdurmak için adım atmalıdır. Çünkü enflasyonun pek çok olumsuz sonucu vardır. Piyasadaki güven ortamı bozulur, bireyler tasarruftan ziyade tüketime yönelir, vatandaşın satın alma gücü düşer ve gelir eşitsizlikleri artar. Enflasyon devam ettikçe bireylerin talep oranlarında azalma görülmeye başlar. Ayrıca piyasadaki belirsizlikler yatırımcıları da uzak tutar. Türkiye’de 2022 enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 64,27, ENAG’a (Enflasyon Araştırma Grubu) göre yüzde 137,55’tir. Bu seviyelerde enflasyon özellikle gıda ve konut sektöründe olmak üzere pek çok alanda radikal düzeylerde fiyat artışına neden olmuş, ekonomimizi zora sokmuştur. Türkiye’de artan enflasyonun sebebinin doların değerinin TL karşısında radikal bir değer kazanması sonucu ithalata bağlı ürünlerin üretimindeki maliyetin artması olarak gösterebiliriz. Ekonomik ve politik belirsizliklerin ve krizlerin yaşandığı ülkede TL değer kaybetmiş, insanlar dolara talep etmeye başlamıştır. Bu durum, ülkeye dolar bazında yapılan yatırımların da azalmasına sebep olmuştur.

 

Neo Skola ile Daha Fazla Öğrenin! 

 

Ekonomi hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’ın Neo Skola’daki “Temel Ekonomi” eğitimine katılım sağlayabilirsiniz.  Alanının en iyi isimlerinden pek çok farklı konuda eğitim almak istiyorsanız, Neo Skola’yı ziyaret edebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
Total
0
Share