Bir fikriniz var ve bunun bir film olmasını istiyorsunuz. İlk yapmanız gereken şey ne? Senaryosunu yazmak. Senaryo nedir? Önce senaryonun ne olduğunu, nasıl kullanıldığını, yazar için, onu tüketen için ne olduğunu anlarsak senaryonun içindeki kural meselesini anlayabiliriz. Niye kurallar var? Format neden böyle? Nasıl oluyor da bazı senaryolar hayata geçerken daha başarılı oluyor?
Burada senaryodan bağımsız olarak şu soruyu sormak lazım: Film bir sanat mı? Eğer film bir sanatsa bunun sanatçısı kim? Bu işin sanatçısı kim diye sorduğumda öğrencilere, genelde yönetmenlerin ismini alıyorum: Kubrick, Hitchcock, Truffaut gibi cevaplar geliyor. Fakat cevapların çoğu esasında sadece yönetmen. Yani yazmıyorlar. Peki şimdi bir sanat eserini, ilk hiç yokken var etmiş olan süreç nasıl olur da bu sanatın bir parçası olarak gözükmez? Yani nasıl olur senaryo yazanlar filmin sanatçısı değildir?
O zaman genelde öğrenciler ikinci kısma geçiyor: “Evet yazar da bir sanatçıdır yönetmen olduğu kadar.” O zaman şimdi görüntü yönetmenini bu süreçten nasıl dışlayacağız? Yönetmenler kadar, yazarlar kadar, görüntü yönetmenleri de sinema tarihine damgasını vurmuştur. Şimdi görüntü yönetmenleri de sanatçıdır dedik. Peki sırada ne var? O zaman sanat yönetmenleri, dekorları, gördüğümüz o canavar dizaynlarını yapanlar, güzel kıyafetleri tasarlayanlar. Tamam, onlar da sanatçı. Şimdi o zaman nereye geliyoruz? Yani bir filmin yapılması için küçük bir ordu çalışıyor ve bunların her birinde bir sürü sanatçı ortak bir vizyon için sanki tek bir gözden çıkmış bir ürün çıkarmak için çalışıyor. Ortak çalışma varsa, bu insanların ortak bir dile ihtiyacı vardır.
Bu ortak dil de nedir? İşte senaryo. Çünkü herkes o senaryonun etrafında toplanır, o senaryodan çalışmaya başlar. “Yani sanat mıdır değil midir” kısmını vurgulamaktansa benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey, toplu çalışmanın ortak dili meselesi. Yani bu ortak dilin senaryo olması.
Senaryo ne yapacağımızı söyler
Bu ne demek? Metin olarak bir fonksiyon olmak dışında, hikâye anlatmak dışında bundan beslenen ayrı ayrı departmanlarla da konuşuyor olması lazım. Bu yüzden format kuralları var. Bu yüzden belli teknikler var. Senaryonun endüstride kullanımı nedir? Ben ilk kamera asistanı olarak başladım, ondan sonraki işim ışık asistanlığıydı, boom operatörlüğü yaptım. Yani bir sürü departmanda çalıştım. Örnek vereyim: Uzun metraj filme girdiğinizde size bir senaryo gelir, o senaryoyu okursunuz. Kendi fonksiyonlarınızla da ilgili, o gün yapacağınız ya da bu filmde yapacağınızla ilgili bilgiler çıkarmaya başlarsınız. Mesela sahne evde geçiyordur. Sanat yönetmeni başka gözle bakacaktır, sesçi başka göze olacaktır, görüntü yönetmeni başka bakacaktır. Ama bütün bilgi oradadır. Ardından departmanlar yönetmenle konuşur ve onun üzerinden daha detaylı çalışmalar yapar. Senaryonun birinci fonksiyonu bu.
İkincisi sizin için önemli kısımlarından birtanesi. Sizin bir hayaliniz var. Onu siz bir gün birinin izleyeceği bir hale getirmeye çalışıyorsunuz. Buradaki ara süreç ne? Birinin okuyacağı hale getirmek. Senaryoyu diğer düz yazılardan ayıran şeylerden birtanesi hiçbir zaman nihai tüketicisinin onu sizin yazdığınız haliyle görmeyecek olması. Yani sinemaya giden vatandaş sizin senaryonuzu okumayacak. Ama sizin senaryonuzu sinemaya gidebilmesi için okuması gereken insanlar onu okuyacak.
O yüzden onun hem görsel hem de okuyucuya hitap eden şekilde yazılması lazım. Bu senaryonun kendi içindeki zorluklarından bir tanesi. Okuyucuyu tutmak çok önemli. Çünkü okuyucu bizim filmimizin yapılmasıyla ilgili en önemli engellerden biri.
Oyuncu istiyorsunuz. Bir kere oyuncunun senaryonuzu sevip beğenmesi lazım. Para arıyorsanız para aradığınız insanlar, fonlar, festivaller, yapımcılar bunların hepsi o senaryoya karar verecek.
Bunların bir kısmı belki film sektöründen olacak, bir kısmı olmayacak. Yani yazdığınız şeyin aşırı teknik olması veya olmaması üzerine burada problemler başlayacak.
“Yaptım oldu” demek yanıltır
Siz eğer kendi filminizin yani kendi yazdığınız senaryonun nasıl tüketileceğini düşünmüyorsanız sadece sizin yazdığınız tarafını düşünüyorsanız yani “Benim aklımdan çıkıyorsa iyidir” diye düşünüyorsanız çok büyük bir yanılgı içindesiniz.
Bir senaryoun yapabileceği en büyük şey esasında bir sonraki sayfayı çevirmenizi sağlamak. Yani o sayfa okuyorsunuz, bir sonraki sayfayı çevirmek istiyorsunuz, sonra okumaya devam ediyorsunuz. Yani en önemli şey merak.
Sizin istediğiniz okuyucunun eline aldıktan sonra ilk sayfadan başlaması, her sayfada gördüklerinden dolayı sayfa sayfa giderek en sonuna kadar okuması. Onu başaran biriyseniz kimsenin size bir şey anlatmasına gerek yok. Fakat bu kendi içinde kolay olan bir şey değil. Bunu yine roman ya da edebiyattan ayıran şeylerden biri bu. Orada kullanılan dilin güzelliği değil sayfayı çevirten, oradaki hikâye bizi öbür tarafa geçiriyor olmalı.
Niye? Çünkü ekranda olacak şey bunun edebi değeri değil hikâyenin kendisi olacak. O zaman da kendi kendinize dürüst bir şekilde sormanız lazım: “Ben buradan sonraki sayfaya geçer miyim?” “Bunu merak eder miyim?” Bu merak çok önemli bir güç onu kullanmak lazım. Meraktan kastım böyle televizyon dizisi gibi bir “cliffhanger” değil. Meraktan kastım seyircinin yani okuyucunun bir sonraki sayfayı çevirmesi için bir motivasyonunun olması. “Bu yazdıklarım karşıma gelse, okur muyum” diye sormanız için.
Senaryo yazmak üzerine çok sayıda kitap var. Bunlardan her önümüze kural diye çıkanı kural diye kabul etmemek lazım. Bu kuralın niye konulduğunu anlamak lazım.
Senaryoda iki yaklaşım var
Ben iki yaklaşımı göstermek istiyorum. Bir tanesi senaryonun işlev olarak ne yaptığından dolayı gelen kurallar. Kalabalık bir grubun çalışacağı, çekeceği bir film olacak. Kendi içinde henüz oluşmamış, çekilmemiş bir ürünün sadece bir ara parçası olan senaryonun getirdiği kurallar. Bunlar kendi içinde çok değişmeyecek şeyler. Çünkü bunlar doğru ve yanlış meselesinden değil insanlar topluca buna karar verdiği için olan kurallar.
Bir de dramanın kuralları var. Tarihten bugüne kadar gelen, insan olmanın getirdiği, “İnsan hikâye anlatırken nasıl anlatıyor”, “Nasıl dinliyor” alışkanlıklarının sonucu olarak çıkan kurallar.
Buradan gelen kuralların bir kısmı kültürel, bir kısmı ideolojik, bir kısmı da insan olmanın, yani biyolojik olarak beyin, göz, kulak vesaire gibi ilişkilerle olan nedenler.
Bunların içinden hangisinin bugüne dair olduğunu, hangisinin sizin hikâyenizi anlatmanız için doğru olduğuna sizin karar vermeniz lazım.
Fakat bu, kararı verebilmeniz için önce bunun niye olduğunu anlamamız lazım.
Bu kurallar size nasıl faydalı olacak? Siz bu kuralların altında yatan nedenleri görürseniz “İşte bunu yaparsam seyirciyi bağlarız”, “Bunu yaparsam tavrı değişir” gibi kendiniz de bunlara eğer ikna olmuşsunuz veya bunların doğru olduğunu düşünüyorsanız, seyircinin beklentisiyle, duygularıyla oynamak istiyorsanız bunları yaptığınızda metodu bilirsiniz.
Bunların hangisini nasıl kıracağınızı ancak bu kuralların niye orada olduğunu anlarsanız yapabilirsiniz. Bazılarını kırmak mantıklıdır, bazılarını kırmak sizi amatör gösterir.
Yönetmen, yazar Michael Önder’in Neo Skola için hazırladığı Senaryo eğitiminde logline’dan tretmana, fikirden bitmiş senaryoya kadar olan tüm süreçleri öğrenebilirsiniz.
Fikirlerinizi bir gün ekranlarda izleyebileceğiniz bir senaryoya dönüştürmenize imkân verecek ve ilk bölümü ücretsiz olan Senaryo eğitimini Neo Skola’da izleyebilirsiniz.