Neo Skola’nın haftalık bülteni Mola’dan merhaba.
Neo Skola Mola’da, Özgür Mumcu, Elçin Yahşi, Mario Levi ve Koray Gürtaş’ın kaleminden, kültür-sanat, spor, tarih ve dünya gündemine dair okuma ve takip önerileri sizi bekliyor.
Aşağıdaki kutuya mail adresinizi yazarak Neo Skola Mola’ya üye olabilirsiniz.
Dünyada Neler Oluyor?
Özgür Mumcu
Avrupa’da faşizm hayaleti
Geçtiğimiz pazar İtalya’da yapılan genel seçimlerden beklendiği üzere İtalya’nın Kardeşleri birinci parti çıktı. Partinin genel başkanı Giorgia Meloni, İtalya’yı yönetecek sağ koalisyonun başbakanı olacak. Böylelikle Mussolini’den bu yana ilk defa faşist kökenli bir parti hükümeti kuracak.
Bu ay İsveç’te neo-nazi kökenli İsveç Demokratları’nın genel seçimleri ikinci parti olarak bitirmesinden sonra, Avrupa’nın üzerinde faşizm hayaletinin dolaştığını düşünenlerin sayısı arttı. Cenk Saraçoğlu’nun yazısı, durumun o kadar da umutsuz olmadığına işaret ediyor.
Rus medyasında Ukrayna referandumu
Rusya, Ukrayna’nın karşı saldırısına, kısmi seferberlik ve Donbas bölgesi ile Herson ve Zaporijya’da 27 Eylül’de düzenlenen söz konusu bölgelerin Rusya’ya bağlanmasını oylayan referandumlarla yanıt vermeye çalışıyor. Referandumlar hakkında Rus medyasının yaklaşımını görmek isterseniz buyrun: https://www.youtube.com/watch?v=xGRpXZH50zA
Taraftarsız Dünya Kupası’na doğru
Dünya Kupası, 20 Kasım’da Katar’da başlayacak. Maçları yerinde izlemek isteyen taraftarlar ise barınma sorunuyla karşı karşıya. FIFA, ülkedeki 30 bin otel odasının yüzde 80’ini milli takımlar, yetkililer ve sponsorlar için ayırtmış durumda. Haliyle taraftarlara kalan otel odalarının fiyatları astronomik boyutlara ulaşmış. Diğer alternatifler de herkes için ulaşılabilir değil. Henüz inşa halindeki taraftar köyünde prefabrik kabinlerin geceliği 207 dolar. Airbnb’de oda kiralarının en ucuzunun geceliği de 200 doların üzerinde.
Ekran Bağımlıları Kulübü
Elçin Yahşi
Gerçekten de onu hiç böyle görmediniz
30 filmde rol almış, 36 yaşında esrarengiz bir şekilde dünyadan göçüp gitmiş ve 60 yıldır herkesi büyülemeye devam eden bir yıldız Marilyn Monroe. Venedik Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde geçtiğimiz ay gösterilen ve hemen ardından Netflix’te yerini alan Blonde, usta yazar Joyce Carol Oates’un aynı isimli romanından uyarlama, neon ışıklı adı Marilyn Monroe olan Norma Jeane Baker’ın hayatına odaklanıyor. “Onu hiç böyle görmediniz” klişesi bu kez gerçek oluyor galiba. Gerçek kendisi ile ünlü kendisi arasında sıkışıp kalmış genç bir kadının hikâyesi Blonde, izleyiciyi bu travmanın tam ortasına çekiyor. Tıpkı romandaki gibi hayatındaki erkekler de filmde Oyun Yazarı (Adrien Brody yani Arthur Miller) ve Eski Sporcu (Bobby Cannavale yani Joe Di Maggio) olarak geçiyor. Norma Jeane’in annesini ise Julianne Nicholson canlandırıyor. Yönetmeni Andrew Dominik’in hayatının projesiymiş; oyuncularıyla, ekibiyle birlikte bir yıl boyunca 700 sayfalık romanın yanı sıra Monroe ile ilgili her bir fotoğrafı, filmi, videoyu, yazıyı hatmetmiş. Ana de Armas, 47 gün süren çekimler boşunca her sabah iki saati aşkın oturmuş makyaj masasında. Son halini almamış kopyayı izleyen yazar Joyce Carol Oates, Twitter’da “Andrew Dominik’in uyarlamasının ilk halini gördüm; şaşırtıcı, muhteşem, çok rahatsız edici ve en büyük sürpriz olarak da son derece feminist bir yorum olmuş” yazmıştı. Vanity Fair dergisi yazarı Sylvie Bommel, “166 dakikanın tek birinde bile sıkılmadım,” diyor.
İçeridekiler mi haklı, dışarıdakiler mi?
1973’de yayımlanan Rosenhan Deneyi, akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne kadar doğru olduğunu anlamaya yönelik, psikiyatrik tanı üzerine kurulu bir deney. Bilim tarihinin en sarsıcı deneylerinden birinde, Stanford’da akademisyen olan psikiyatrist David Rosenhan ile kimisi meslektaşı olan kendi gibi ‘aklı başında’ yedi dostu, ülkenin dört bir yanındaki farklı psikiyatri hastanelerine yatar ve doktorların kendilerini gerçekten hasta olanlardan ayırt edebilmelerini bekler. Ancak evdeki hesap hastaneye uymaz ve dışarı çıkmakta zorlanırlar. 19 gün sonra serbest kaldıklarında içlerinden biri şizofreni tanısıyla hâlâ içeridedir.
İşte GAIN’in yeni yerli yapımı Cezailer, Rosenhan Deneyi’ni konu alıyor. Deneyi günümüzde, Türkiye’de yinelemek isteyen psikiyatrist Mert Güngel, iki hafta kalmak üzere girdiği hastanede mahsur kalır ve gerçekte David Rosenhan’ın başına gelenin aynısının tekrarlandığı bir senaryoya hapsolur. Güngel zamanla kendisinin bir psikiyatrist olduğu gerçekliğinden uzaklaşacak ve oradan çıkabilmek için çaresizce her yolu deneyecektir. Kleptoman, şizofreni, Alzheimer ve manik depresyon hastaları ile dolu, cezai ehliyeti bulunmayanların olduğu “Cezailer” koğuşunda yaşanan olayların arka planında ise intikam, cinayet, sahtecilik ve yalan dolu karmaşık bir olay örgüsü yatmaktadır.
Başrollerini psikiyatrist Mert Güngel rolünde Yiğit Özşener ve Klinik Şefi Menderes olarak Rıza Kocaoğlu’nun paylaştığı dizide Esra Bezen Bilgin doktor, Hayal Köseoğlu ise hemşire rolünde. Konusunu okuyunca depresif olacağını düşündüğünüz diziyi izlemesi çok kolay ve zevkli aslında. Mert Güngel’in deneyine o sırada hastanede çekilen bir belgeselin ekibi de eşlik edince bir ‘mockumentary’ izlemeye başlıyoruz. Toplam altı bölümlük dizi, 29 Eylül’de platformda olacak.
Tudum, tudum, tudum (Quizás, quizás, quizás melodisiyle okunacak)
Netflix geçtiğimiz cumartesi günü, Tudum etkinliğini gerçekleştirdi. Tudum, hani Netflix logosu çıktığında duyduğumuz sesin yazılısı (Hayır, o ses Frank Underwood’un Oval Ofis’te masaya vurmasının sesi değil, 2015’de özel olarak bestelendi).
Hatta Netflix’in platformda yayınlanan yapımlarla ilgili ıvır zıvır bilgiler verdiği Tudum diye bir sitesi de var. 24 Eylül günü, youtube kanalından canlı yayınla önümüzdeki aylarda ve 2023 içinde platformda yayına girecek birçok film, dizi ve programın teaserları ve/veya fragmanları oyuncuların, yapımcıların katıldığı yaklaşık üç saatlik canlı yayında izleyiciye sunuldu. Genel olarak ergenlik dönemindeki izleyiciye hitap eden bir program olduğunu söylemek mümkün olsa da ergenlik nüfus kağıdına göre belirlenmediğinden, herkes kendine uygun bir şeyler bulabilir bu yayında. Mesela ben sırf The Three-Body Problem için bile memnunum izlediğime.
Game of Thrones’a imza atan ve finalde milyonlarca hayranın gazabına uğrayan David Benioff ve D.B. Weiss ikilisi Netflix’le yaptıkları anlaşmanın ilk ‘meyvesini’ kült statüsündeki bilim kurgu klasiği The Three-Body Problem’la ekrana getirecek. Liu Cixin’in üç ciltlik kitabı için en temel tabiriyle insanlığın uzaylı medeniyetlerle ilk teması üzerine diyebiliriz. Netflix’in en pahalı yapımlarından biri olan dizide Game of Thrones’dan aşina olduğumuz Ser Davos (Liam Cunningham), Samwell Tarly (John Bradley) gibi yüzler de var. Tudum 2022, Netflix’in youtube kanalında var. İstediğiniz altyazıyla. Sunucuların ‘Nettoflix’ demeye doyamadığı Japon versiyonu bile mevcut.
Yaşlanmış ve akıllanmış bir ajan
60 yılı aşkın parlak kariyerinin kanserle boğuştuğu dönemine tesadüf eden The Old Man, Jeff Bridges’a ilaç gibi gelmesinin yanı sıra, izleyiciye de yavaş yavaş tadına varılan leziz bir yedi bölüm sunuyor. Üstelik dizi ikinci sezon onayını aldı bile. Thomas Perry’nin aynı isimli çok satan romanından uyarlanan The Old Man’de Bridges ‘emekli’ CIA ajanı Dan Chase’i canlandırıyor. Aslında konu gayet klasik: Sessiz sakin bir hayat süren eski CIA ajanı, eski hesapları kapatmak için peşine düşen katillerden kurtulmaya çalışıyor. Burada devreye iyi senaryo, iyi insan hikâyeleri ve iyi oyunculuklar giriyor. Dan Chase’in köpeklerinin rol çaldığını belirtmeden geçmek olmaz.
Bridges’a eşlik eden oyuncu kadrosu da gayet iyi: John Lithgow, bir zamanlar Dan’in arkadaşıyken düşmanına dönüşen FBI ajanı Harold Harper rolünde. Alia Shawkat ise Harper’ın himayesindeki genç ajan Angela Adams’ı canlandırıyor. Ayrıca Succession yıldızlarından Hiam Abbas’ı ve Dan’in ev sahibi olarak da Amy Brenneman’ı izliyoruz. Dizi, Disney+’da yayında.
Mutfaktan
Neo Skola
Şirketler sürekli değişen dünyada nasıl güçlü kalıyor?
Agile yani Çevik Düşünme Sistemi, iş hayatında sürdürülebilirliğin anahtarlarından biri. Çevik dönüşümler farklı iş modellerinde büyük etki yaratıyor ve şirketlerin değişen dünyada güçlü kalmasına fayda sağlıyor.
Agile Turkey ve Agile Middle East’in kurucularından Çeviklik Danışmanı Ahmet Akdağ, Neo Skola için hazırladığı Agility: İş Hayatında Çeviklik eğitiminde, bir organizasyonun değişime hızlı, verimli ve etkin bir şekilde uyum sağlayabilme becerisi ve esnekliği olan çevikliği tüm açılarıyla anlatıyor.
Ahmet Akdağ’ın çevik düşünme sistemi ve çevik altyapıların inceliklerini paylaştığı Agility: İş Hayatında Çeviklik eğitiminin ilk bölümünü ücretsiz olarak Neo Skola’da izleyebilirsiniz.
Bir Yazar Çok Kitap
Mario Levi
Başka Seslerin yazarı Yusuf Atılgan
Türk Edebiyatında sadece az sayıdaki çarpıcı eseriyle değil, farklı yaşantısıyla da unutulamayacak izler bırakan Yusuf Atılgan, 9 Ekim 1989 tarihinde, Moda’daki evinde geçirdiği bir kalp krizi sonucunda öldü. 1921’de Manisa’da doğmuştu. 1944’te, ailesi tıp okumasını istediği halde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne gitti. İkinci yılından sonrasını, babasının bir süre para göndermemesi üzerine, alacağı maaşı dikkate alarak, maddi sıkıntılarına son verebilmek için, askeri öğrenci olarak devam etti. Hocaları arasında Ali Nihat Tarlan, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Halide Edip de vardı. Sol öğrenci hareketlerine katılmaktan çekinmemişti. Türkiye Komünist Partisi’ne bile girmişti. Bu faaliyetleri Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından tutuklanmasına, on iki ay hapis cezasına çarptırılmasına ve öğretmenliğinin elinden alınmasına sebep olacaktı. İlginç hayatı da böyle başlayacaktı. Çocukluğunu geçirdiği Hacırahmanlı köyüne giderek, aileden kalan toprakları işleyecek bir çiftçi kimliğiyle yıllar boyunca yaşayacaktı çünkü. Toprakla bu ilişkisi edebiyattan uzaklaşmasına yol açmayacaktı ama. O artık çiftçi bir yazardı.
Yıllarca okunacak romanlar
Annesinin zoruyla Sabahat adında bir kadınla yaptığı evlilik çok uzun sürmeyecekti. Bulunduğu yerden İstanbul’daki edebiyat çevreleriyle yakın ilişkiler kurması pek kolay değildi. Yine de elinden geleni yapmış, Tercüman Gazetesi’nin açtığı öykü yarışmasına katılmıştı. Takma adlarla… Bunlardan Nevzat Çorum ikinci, Ziya Atılgan yedinci olmuştu. Asıl büyük sıçramayı ise 1958 yılında, “Aylak Adam” adlı romanıyla, Yunus Nadi Roman Ödülü’nde ikincilik alarak yapacaktı. Jüri kurulunda bulunan Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Orhan Kemal ve Sabahattin Eyüboğlu oylarını, birinciliğe layık gördükleri Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı romanından yana kullanmışlardı. Ona oy vermeyi tercih edenlerse Behçet Necatigil ile Haldun Taner’di. “Aylak Adam” 1959 yılında Varlık Yayınları tarafından yayımlanacak, sadece büyük ilgi görmekle kalmayacak, zamanın akışında, farklı kuşaklara seslenebilmeyi başarmış efsane bir kitap olacaktı. İstanbul’un entelektüel çevrelerinde, hayali bir aşk içinde debelenen C adındaki kahraman edebiyatımızda ‘flanör’ geleneğini işlemesiyle de önem kazanmıştı. Romanın adı da bu gelenekten gelmiyor muydu zaten?
Araya, farklı dergilerde ve gazetelerde çıkan birkaç hikâyesi dışında, çok uzun bir sessizlik girecekti. 1973 yılında ikinci romanı, yine birçok okuru derinden sarsan “Anayurt Oteli” yayımlanana kadar. Zebercet adındaki unutulmaz kahramanın yalnızlığının yanı sıra, erotik öğeleriyle de ilgi çeken roman, 1987 yılında Türk Sineması’nın çok genç yaşta kaybettiği en yetenekli yönetmenlerinden Ömer Kavur tarafından sinemaya aktarılacak ve elbette yeni okurlar edinecekti. 1974’te oyuncu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yapacaktı.
İstanbul’a uzaklığı otuz yıl sürmüştü. 1976 yılındaki dönüşünün ardından Milliyet Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik, Can Yayınları‘nda redaktörlük yapacaktı. Ölüm onu “Canistan” adındaki romanı üzerine çalışırken yakalayacaktı. Bu roman da 2000 yılında okurla buluşmuştu. 1992 yılında da “Eylemci” başlığı altında da bütün hikâyeleri bir araya getirildi.
Onları dinlemek gerekiyordu
Yusuf Atılgan edebiyatımıza daha çok yalnızlıkları içinde hayatı anlamaya ve taşımaya çalışan insanları anlattı. Bu tavrı insan ruhunun derinliklerine inmesini sağlamıştı. Onun da eserleri elbette okurlarını bekliyor.
Tavsiye ettiğim eserleri
Aylak Adam – Can Yayınları
Anayurt Oteli – Can Yayınları
Canistan – Can Yayınları
Bütün Öyküleri – Can Yayınları
Banttan Naklen
Koray Gürtaş
Vecihi Hürkuş, İstanbul semalarında
Havacılık tarihinin renkli simalarından Vecihi bey (Hürkuş), 28 Eylül 1930’da kendi imalatı ‘VECİHİ XIV’ isimli uçakla Kadıköy Fikirtepe’den havalanıp Yeşilköy’e indi. İnşası yaklaşık 4 ay süren uçağın motoru hariç tüm parçaları Türkiye’de yapılmıştı. Tayyarenin; pilotun ve makinistin bineceği bölümü kırmızı, diğer aksamı ise kirli beyaz renkteydi. Vecihi Bey’in uçuşuna basın ve halk büyük ilgi gösterdi. 1923’te Yunanlılardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eden Hürkuş, 28 Ocak 1925’te VECİHİ K-VI adını verdiği uçağını uçurdu ancak izinsiz havalandığı gerekçesiyle cezalandırıldı.
Ülkemizin ilk sivil havacılık okulunu ve ‘Hürkuş’ isimli ilk sivil havayolu şirketini açan Vecihi Bey, 16 Temmuz 1969 tarihinde vefat etti. Ertem Eğilmez’in yönettiği 1977 yapımı ‘Gülen Gözler’ filminde Şener Şen’in canlandırdığı uçak pilotu Vecihi karakteri, Vecihi Hürkuş isminden esinlenerek yaratılmıştı.
Voleybolda İlk Avrupa İkinciliği
28 Eylül 2003’te Kadın Voleybol Milli Takımı, tarihinde ilk kez Avrupa ikincisi oldu. Ankara’nın ev sahipliği yaptığı Avrupa Şampiyonası’nda sergilediği başarılı performansla büyük sempati kazanan ve ‘Filenin Sultanları’ lakabını alan Milliler, finalde Polonya’ya 3-0 kaybederek gümüş madalya aldı.
Profesyonel boksörümüz Cemal Kamacı, 1 Ekim 1972’de Ali Sami Yen Stadı’nda yapılan maçta Fransız Roger Zami’yi yenerek 63,5 kilo Avrupa şampiyonu oldu. Kamacı, yaklaşık 25 bin kişinin tribünden takip ettiği 15 raundluk unvan karşılaşmasında rakibine sayı ile üstünlük sağladı.
Bu organizasyonlar kaçmaz
Dünya Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nda heyecan devam ediyor. Türkiye, turnuvadaki üçüncü maçında 28 Eylül Çarşamba günü saat 18.30’da Dominik Cumhuriyeti ile karşılaşacak. Müsabaka TRT Spor Yıldız ekranında olacak. Filenin Sultanları, 29 Eylül’de aynı saatte Hırvatistan ile oynayacak. Bu müsabakanın adresi TRT Spor. Türkiye, grubundaki son sınavını 1 Ekim saat 21.30’da Polonya karşısında verecek. Maçın yayıncısı TRT Spor Yıldız.
Basketbolda sezon Cumhurbaşkanlığı Kupası maçıyla başlıyor. Fenerbahçe Beko ile Anadolu Efes’i karşı karşıya getirecek mücadele 28 Eylül’de oynanacak. TRT Spor’dan yayınlanacak karşılaşmanın başlama saati 19.00.
Erkekler voleybolda Spor Toto Şampiyonlar Kupası, 28 Eylül’de sahibini bulacak. Ziraat Bankart ile Arkas arasındaki maç saat 15.30’da başlayacak ve TRT Spor Yıldız’dan canlı yayınlanacak.
FIBA Kadınlar Dünya Kupası’nda şampiyon 1 Ekim Cumartesi günü saat 09.00’da oynanacak final ile belli olacak. Mücadelenin yayıncısı S Sport.
Spor Toto Süper Lig’de lider Adana Demirspor ile takipçisi Galatasaray 1 Ekim Cumartesi günü saat 20.00’de kozlarını paylaşacak. 2 Ekim’de aynı saatte gözler bu kez Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde olacak. İki maç da Bein Sports 1’de olacak. 2 Ekim’de saat 16.00’da başlayacak ve BeIN platformundan izlenebilecek Manchester City–Manchester United derbisi de futbolda haftanın dev randevularından.
Motor sporlarında 2 Ekim’de iki önemli organizasyon var. Saat 11.00’de Tayland Moto GP koşulacak. Saat 15.00’te ise F1 Singapur GP var. İki organizasyon da S Sport 2’den yayınlanacak.