Rönesans kavramına bakış
Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni, klasik antik çağdaki modellerden ilham aldı ve Batı sanatı üzerinde kalıcı bir etkiye sahipti. Michelangelo’nun yaratıcı yetenekleri ve çeşitli sanatsal alanlardaki ustalığı, onu rakibi ve daha yaşlı çağdaşı Leonardo da Vinci ile birlikte tipik bir Rönesans adamı olarak tanımlıyor.Hayatta kalan yazışmaların, eskizlerin ve anıların hacmi göz önüne alındığında, Michelangelo, 16. yüzyılın en iyi belgelenmiş sanatçılarından biridir.
Rönenans ne demek?
Rönesans (Yeniden Doğuş), Orta Çağ ve Reform arasındaki tarihsel dönem olarak bilinir. 15 – 16. yüzyıl İtalya’sında batı ile klasik İlk Çağ (Eski Roma ve Yunan Eserlerinin incelenmesi) arasında güzel sanatlar, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Antik Yunan filozoflarının ve bilim insanlarının çalışmalarının çeviri yoluyla alındığı, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı (hümanizm) üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın icat edilmesiyle bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve kökten değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. (bkz)
Rönesans nerede başladı?
Rönesans neden İtalya’da başladı?
Akdeniz ticaretinin çok gelişmesi üzerine İtalyan zenginlikle tanışır. Bu zenginlik toplumun geneline da yansır. 1000 yıl boyunca dünyayı kasıp kavuran karanlık dönemler sona erer. Dünyayı Katolik kilisesinden gören bakış açısı değişmeye başlıyor. Bu dünyada insanın kendi eforuyla bir şeyleri başarabileceğini görüyorlar. Yani her şeyin duayla ve öbür dünya için olmayacağını bu dünyada da mutlu olabileceğini görmeye başlıyorlar. Yine bu dönemde sanat sponsorluğu önem kazanıyor (banilik) ve bu gelişmeleri ışığında ekonomik olarak bir refah seviyesi oluyor. Yani orta sınıf zenginleşmeye başlıyor. Şimdi gelin isterseniz muhteşem yetenek rönesansın muhteşem yeteneği olarak adlandırılan Michelangelo’ya bir bakalım.
Dahi Michelangelo
Michelangelo, Vatikan’da özellikle Papa 2. Julius için çalışmış. Sistina Şapelin’de eş zamanlı çalışanlardan biri de o. Michelangelo’nun kişisel özelliklerine baktığımızda Leonardo da Vinci ve Rafaelle’den çok farklı bir karakter var karşımızda. Kendi çağında ilahi yetenek olarak algılanan Michelangelo aynı zamanda da huysuzluğu ile ön planda. Leonardo’nun aksine resmin değil heykeltıraşlığın en yüce sanat olduğunu düşünüyor. Gelelim önemli eserlerine…
Mimar Sinan Eserleri
Bir tek imzası Pieta Heykeli’nde var
Vatikan’daki Aziz Peter (San Pietro) Kilisesi’nde görebileceğiniz bu eser Michelangelo’nun imzali tek eseri! (Meryem’in eteğinde imza görülebilir) Onun dışında hiçbir eserini imzalamamıştır Michelangelo. ‘Merhamet’ anlamına gelen bu eseri de imzalamasının sebebi gelince… Bu eseri 24 yaşındaki bir sanatçının yaptığına kimse inanmamış. Başka sanatçılar eseri kendilerin yaptığını iddia edip eser üzerinden kişisel çıkar sağlamasın diye bu esere imzasını atmıştır Michelangelo.
Sanatçının taştan bir canlı, gerçekçi bir şey çıkartmak tutkusunu biliyoruz. Gerçekten de bu taşın oyulmasında ne kadar gerçekçi bir yaklaşım izlediğini görebiliyoruz. Hz. İsa çarmıhtan indirilmiş yaraları çok belirgin değil. Ölü bedeni annesi Meryem’in kucağında. Meryem ve İsa’nın portre detaylarına baktığımızda bir tuhaflık görüyoruz. Meryem gencecik bir kız ama İsa öldüğü yaşta. Devasa boyuttaki Meryem bir ayağa kalksa İsa küçücük bir bebek gibi kalacak elinde. Ölçekteki tutarsızlık da dahil bunların hepsi sembolik. Meryem’in adeta 18 yaşındaymış gibi tasvir edilmesi onun ebedi masumiyetinin ya da bekaretinin bir simgesi olarak karşımıza çıkıyor.
Davut Heykeli
Floransa Cumhuriyeti’nin simgesi haline gelen bu heykel aslında bir katedralin üzerindeki nişin önüne düşünüldü. Seyircinin eseri alttan görmesi tasavvur edildi. Davut’u işlerken Michelangelo, yaratma gücü detaylarına çok büyük önem vermiş. Yani sadece anatomik detaylardaki gerçeklik değil içsel gerçekliği de öne çıkarmak istedi.
Yani Davut hikayesini düşündüğümüzde yaşanan an o anda hissedilen hiddet, şiddet, bunların hepsini sadece elindeki damarların kabarmasıyla ya da gözlerindeki gözlerinin şiddetle açılmasıyla bile tasvir edebildi. Ellere bakarsak olduğundan büyük anatomik fark çok bariz. Çünkü o yüce eller Golyat’ı öldürecek olan eller.
Sapanını omuzun üstüne atmış, elleri gerilmiş, damarları kabarmış Davut Golyat’ı hedefliyor. Henüz onu öldürmemiş ama onun önüne geldiğinizde bir seyirci olarak kendinizi Golyat gibi hissediyorsunuz. Yani sizinle etkileşime giriyor heykel bir anlamda. Dramatik bir şekilde heykelin içinden bir enerji çıkıyor.
Sistina Şapeli
Papa 2. Julius, Michelangelo’dan kendisinin mezarını yapmasını istemiş. Daha sonra bu siparişin detayları değişmiş ve Sistina Şapeli’nin boyanması istenmiş. Ressam olmadığını ve resim sanatını da çok sevmeyen Michelangelo durumdan mutsuz olmuş ve istemeye istemeye bu projede çalışmış.
Adem’in Doğuşu
Sistina Şapeli’nde yerden yüksekliği yaklaşık 21 metre ve yaklaşık 570-580 metrekare bir alanın içerisindeki tavan boyamaları vardır. İnsanlığın doğuşu ve çöküşü ile ilgili İncil’den bir sürü anlatı vardır şapelin içerisinde. Bu boyamaların arasında en meşhuru Adem’in Doğuşu. Burada Michelangelo’nun formları nasıl kullandığını çok net görebiliyoruz. çünkü hikayeler zaten sipariş olarak gelmiş. Yani konuyu kendi seçme hakkı yok. İncil’den hikayeler anlatıyor. Adem’in yaratılışı hikayesinde Tanrı’yı görüyoruz. Kolunun altında bir kadın var. Bu kadının kim olduğuna dair bir sürü spekülasyon var. Bazısı Havva bazısı Meryem ana olduğunu söylüyor. Bir Yunan tanrısı gibi duran ya da bir Yunan atleti gibi duran figür Adem’e can veriyor. Parmaklar birleşiyor ve o canı alıyor Adem. Formlara baktığımızda gerçekten Michelangelo’nun bir heykeltıraş olduğunu anlıyoruz. Heykel gibi insan vücudu çizmiş resimlerinde böyle üç boyutlu hacimli olarak vermiş anatomik detayları.