Metaverse konusunda algıların çorba gibi karıştırıldığı bir merak döneminden geçiyoruz. Çorba yapmanın hoş tarafı da budur zaten. Akla gelecek her şeyi ekleyerek deneysel tarifler yapmaya da imkân tanır bazen. Ekle ve karıştır. Aslında daha eski olan Metaverse vizyonu için bu karıştırma süreci 28 Ekim 2021’deki Facebook sunumuyla başladı. Bu sunumda, Facebook adını Meta olarak değiştiriyor ve artık internetin geleceğinin Metaverse olacağını iddia ediyordu. O günlerde yazdığım bir yazıya “Metaverse bir kuş değil, biz de havaya bakmıyoruz” başlığını atmıştım. Amacım bunun Facebook’un ABD’de sıkıştığı zorlu gündemin bir sonucu olabileceğini ama ondan bağımsız şekilde Metaverse vizyonunu önemsediğimi söylemekti.
Amaç cihaz savaşını kazanmak
Çorbayı karıştırmaya devam edelim. Zuckerberg, 20 Ocak 2022’de yaptığı bir Facebook paylaşımında yeni bir şey daha müjdeledi. “Meta, etiketli eğitim verilerine ihtiyaç duymadan; konuşma, görüntü ve metinlerden öğrenen bir sistem inşa etti. İnsanlar nasıl dünyayı görüntü, ses ve kelimelerin bir birleşimiyle deneyimler, bunun gibi sistemler de bir gün dünyayı insanlar gibi anlayabilecekler. Tüm bunlar, sonunda bir yapay zekâ asistanıyla AR gözlüklerinize dönüştürülecek ve örneğin akşam yemeğini pişirirken size yardımcı olabilecek.” Yardımdan kastettiği şu: Senin çorba pişirmeni dahi izleyebilir ve “Bak bu çorba terbiyeli çorba, iyi karıştırmıyorsun” diyebilirdi. Yani aslında “Bugüne kadar hareketlerinden biriktirdiğim veri yetmedi, neden biraz da dünyayı senin gözünden görüp veri biriktirmeyeyim?” diyor gibiydi. Bunu VR gözlüğünün mucitlerinden Jaron Lanier da doğruluyor ve Meta’nın konusunun gelecek turdaki veriyi toplamak için cihaz savaşını kazanmak olduğunu söylüyordu.
Metaverse kelimesini ilk Neal Stephenson kullandı
Metaverse sadece sanal gerçeklikten ibaret bir vizyon değil. Artırılmış gerçeklikten (AR) genişletilmiş gerçekliğe (XR) kadar bu teknolojinin tüm alanlarına temas edecek. Konunun AR tarafındaki önemli mucitlerinden, bu konuda 300’den fazla patentin sahibi Louis Rosenberg de tıpkı Jaron Lanier gibi endişeli. 30 yıl önce temellerini attıkları bu teknolojinin artık her şeye dokunacağına ve önümüzdeki 10 yıl içinde bunun büyülü bir hale geleceğine ikna olmuş durumda. “Ama aynı zamanda olumsuz sonuçları konusunda çok endişeliyim” diyor. Ve ekliyor: “AR’ın yükselişiyle birlikte, güvenilir gerçekliğin son kalesi de ortadan kalkabilir ve bu gerçekleştiğinde bizi tehdit eden toplumsal bölünmeler daha da şiddetlenecektir.”
Metaverse’le ilgili üretilen hemen hemen bütün içeriklerde kelimeyi ilk kez kullanan Neal Stephenson’ın 1992 tarihli Snow Crash romanına değiniliyor. Ama çoğunlukla atlanan bir şey var: Bu roman bir distopyaydı. Korkutucu bir gelecekte, şirketlerin devletleri aşarak derebeylikler kurduğu hiperkapitalist bir ortamda sanal gerçekliğe geçişin hikâyesini anlatıyordu. Bu distopyanın şu anda bir ütopya olarak sunuluyor olmasında kuşkusuz bir tuhaflık var. Ancak bu Metaverse vizyonunun tamamen bir distopyadan ibaret olduğunu göstermez. Çünkü Metaverse’i oluşturacak bileşenler kesinlikle faydasız değil. İki yıllık pandemi deneyimimiz gösterdi ki, bir salgınla bütün dünya eve kapanabiliyor ve böyle bir durumda ekranlarımız ne eğitim hayatımız için ne de iş hayatımız için yeterli oluyor. Metaverse evrenini de kapsayan AR ve VR gibi gerçeklik ortamlarının; gelişmiş cerrahi eğitiminden ağır makine eğitimine, petrol ve gaz endüstrisinden sürükleyici terapiye kadar pek çok faydası da biliniyor.
Metaverse hukuku nasıl düzenlenecek?
Öyleyse, bu çorba haline gelmiş Metaverse vizyonuna nasıl hazır olacağız? Zaten birer Metaverse evreni olarak kabul edilen oyunlarla (Second Life, Fortnite, Roblox, World of Warcraft vb.) büyüyen kuşaklar bu fikre çoktan hazır. Ancak bu alanın hukuku nasıl düzenlenecek? Örneğin; bu evrenlerde kurulacak ülkelerde dijital vatandaşlık gündeme gelirse, mevcut ulus devletlerle nasıl bir ilişkisi olacak? Bunlar için erken olduğunu düşünerek “Şimdilik Metaverse’ten bir arsa kapatalım gerisini sonra konuşuruz” diyebilirsiniz ama onun için de çok büyük riskler mevcut. Şaşırtıcı olan, ilkin Facebook’un bu alana girmesinden rahatsızmış gibi görünen, (kimisi merkeziyetsiz interneti savunan) mevcut Metaverse evrenlerinin, yaratılan heyecanla parsel parsel arsa satmaktan memnun gibi görünmeleri. İşin teknik hazırlığı zaten vakit alacak. Gözlük teknolojisinin de hayal edilen seviyeye gelmesi için en az 5 yıl veya daha temkinli bir tahminle 10 yıl gerektiği düşünülüyor. Şunu unutmamak gerekir ki bu tip teknolojilerde ‘önce yavaş yavaş, sonra birdenbire’ prensibi çalışır. Çok ağır ilerlediğini düşünürken birdenbire herkesin akıllı gözlük kullandığı bir aşamaya ulaşabiliriz.
Merkezsizleştirme çözüm olur mu?
Tekrar soralım, bu çorbaya dönen gündemde Metaverse’e nasıl hazır olacağız? Bu soruyu cevaplamak için geleceğe değil, geçmişe bakmak ve internetin mevcut sorunlarını özümsemiş olmak gerekiyor. İnternet, 90’ların ortasından itibaren yaygınlaşırken; bilgiyi özgürleştireceği, herkesin kendini ifade etmesine imkân vererek gerçek bir demokrasi getireceği düşünülüyordu. Bunun böyle gerçekleşmediğini, internetin tehdit altında olduğunu yaşayan mucitleri dahil artık herkes kabul ediyor. Çünkü birkaç büyük sosyal platformun içinde internet diye dolanıyoruz ve tüm insanlığın verisi birkaç elde toplanıyor. Bu bir ölçek sorunu yaratıyor. O nedenle, adı Metaverse veya başka bir şey olsun, verilerimizin sahipliği konusunda bilinçlenmedikçe ve interneti başlangıçta hayal edildiği gibi merkeziyetten uzak bir düzlemde, hakikati öne çıkaracak şekilde yeniden düzenlemedikçe, gelecek olan hiçbir şeye hazır olmayacağız. Bu vizyon başka bir yazının konusu olacak kadar geniş. World Wide Web’in mucidi Tim Berners Lee bunu, “Fikir basit: Web’i merkezsizleştirin” diye açıklıyor. Evet fikir basit ama uygulaması şimdilik çok zor. Metaverse de ancak bu vizyonu yeniden düşünmeye ve baştan inşa etmeye imkân verirse insanlığa faydalı olabilir.