Melankoli tarihi çok eskilere gidiyor. Hatta adı konmadan evvel bu terimin tarif edildiğini görüyoruz. Bunun en güzel örneği Homeros’un İlyadasındaki Bellerophon karakteridir. Fakat bu tarihe yakından bakarken ben genellikle Freud’dan başlamayı yani sondan başlamayı tercih ediyorum. Bunun nedeni Freud’un yazmış olduğu ‘Yas ve Melankoli’ isimli metin daha önce melankoli üzerine söylenmiş olan birçok şeyi özetleyen bir metin.
Yas deneyimi
Freud yas ile melankoli deneyimlerini karşılaştırıyor. Bunlar birbirlerine önemli ölçüde benzeyen deneyimler. Her ikisi de bir kayba verilen cevap. Kaybedilen nesne libidinal yatırım yapılmış olan bir nesne. Yani sevgi bağı ile bağlanmış olunan bir nesne. Bu bir insan olabilir, insanın anavatanı olabilir, bir ideal olabilir ya da buna benzer başka bir şey olabilir. Ve bu nesne ölmüştür ya da kaybedilmiştir. Bu nesne tarafından belki de özne terk edilmiştir. bir şekilde kaybolmuştur. Şimdi bu kayıp geride çok önemli bir boşluk bırakıyor. Hem melankolide hem de yasta. Bunun yeri nasıl doldurulacak?
Patolojik bir deneyim
Yas çalışması Freud’a göre patolojik bir çalışma değil. Çok uzun süren, zahmetli, acı veren bir çalışma olabilir bu. Yani kaybeden özne kaybettiği nesneye yapmış olduğu libidinal yatırımı geriye alıp onu başka bir nesneye yönlendirmekte çok büyük zorluk çekebilir. Ama yine de Frued vurguluyor ki biz yas çalışmasına patolojik bir deneyim olarak bakmayız. Öbür tarafta melankoli de tıpkı yasta olduğu gibi bir kayba verilen cevap. Fakat burada ayırt edici önemli özellikler var.
Öfkenin ifadesi
Bunlardan bir tanesi kişinin kaybettiği nesneye yönelik olarak sahip olduğu çok büyük bir öfke (YAS). Bu öfkeye geçmeden evvel şunu hatırlatmakta fayda var. Freud’a göre söz konusu olan melankoli olduğunda yastan farklı olarak libidinal yatırımın geri alınması çok uzun sürmüyor. Tam tersine nesneye yapılan libidinal yatırım çok hızlı bir şekilde o nesneden serbest kalıyor. Fakat başka bir nesneye yönelmek yerine egonun kendi içine çekiliyor ve orada özne kaybettiği nesneyle kendisini özdeşleştiriyor. Dolayısıyla onu kaybetmiş olması demek kendisini kaybetmiş olması anlamına geliyor. Fakat melankolik özne bunun farkında değil.
Yas deneyimi
Freud’un metninde çok sık alıntılanan önemli bir cümle vardır. O da şu der ki Freud: “Melankolide kişi kimi kaybettiğini bilir ama onda neyi kaybettiğini bilmez. Çünkü onda kaybettiği şey aslında kendisidir.” Tabii bu teze ulaşırken kullandığı bir takım öncüller var. Freud’un bunların bir kısmı gözlemlerle ilgili. Önemli bir gözlem şu. Melankoli söz konusu olduğunda, melankolik öznenin kendisine bariz bir şekilde hakaret eden, kendi kendisini aşağılayan ve kendisini yeri geldiğinde yerden yere vuran ve bunu büyük bir coşkuyla yapan, hiçbir utanç belirtisi göstermeden yapan bir durumla karşı karşıyayız.
Kayıpla özdeşleştirme
Fakat diyor Freud daha yakından baktığımızda bu hakaret dolu, aşağılayıcı, küçümseyici ifadeler, nesnenin öznenin kendisinden ziyade başka bir şeyle ilgilidir. O da nedir? Kaybettiği nesne ve onu kaybetmiş olması. Dolayısıyla ona duymuş olduğu o büyük öfkenin ifadesi. Dolayısıyla bu semptomdan yola çıkarak kişi aslında kendisini kaybeder, kaybettiği nesneyle birlikte. Fakat bunun farkında değildir. Bu arada melankolik özne kendisini kaybettiği nesneyle özdeşleştirdiğinde egosu da ikiye ayrılır.
Bir kaybolan nesneyle özdeşleşen kısım, bir de geri kalan kısım ki zaten o hakaret dolu önermeleri ifadeleri kullanan kısım özdeşleşmemiş olan kısımdır ve burada da Freud der ki, kaybedilen nesnenin gölgesi, kaybeden öznenin üzerine düşmüştür. Şimdi burada birkaç tane unsur var vurgulamak gereken; bunlardan bir tanesi “ Kayıp” bir tanesi “Kaybın geride bıraktığı boşluk” ve bir taraftan da “kaybedilen nesne ile özdeşleşme” bu üç tane temel unsur melankoliyi tanımlayan melankolinin tarihinde nasıl görülüyor ona biraz bakmakta fayda var.
Orta çağdan itibaren yapılmış çizimlere vesaire falan baktığınızda bunalımda olan, depresyonda olan, melankoli içinde olan figürlerin hep elleri şakakta resmedildiğimi görürsünüz. Vincent van Gogh da sanat tarihine hâkim olduğu için elbette o geleneği devam ettiriyor ve bunalımda olan Doktor Gachet’yi eli şakağında resmediyor .