Özgür Mumcu, Neo Skola için hazırladığı Komplo Teorileri Tarihi eğitiminde, komplo teorilerinin çıkış noktalarından hareketle nasıl yayıldıklarına, günümüzdeki teorilerden tarih boyunca konuşulan teorilere kadar konuları ele alıyor. UFO, Illuminati, İmparator Nero, Sion yaşlıları, Feomidyum elementi gibi konulara değinen komplo teorileri, günümüzde de alıcı buluyor.
Özgür Mumcu’nun anlatımı sonrası doğru bildiğiniz şeyleri sorgulayabilir, dünyaya yeni bir gözle bakabilirsiniz.
Neo Skola’da her eğitimin ilk bölümü, dileyen herkesin erişimine açık.
Komplo Teorileri Tarihi’nin ilk bölümünü sunuyoruz, herkesi eğitime bekliyoruz.
EĞİTİM: Komplo Teorileri Tarihi
ANLATAN: Özgür Mumcu
13-14 yaşlarındayken evde kütüphanede bir kitap bulmuştum. Yazarın adı Erich von Däniken, kitabın adı Tanrıların Arabaları. Daha sonra bu kitaba, ziyarete gittiğimiz evde, kitapçılarda rastladım.
Ne anlatıyordu? Uzaylıların çok önceki zamanlarda insanlarla temas kurduğunu, Mısır Medeniyeti başta olmak üzere Güney Amerika’daki Maya, Inka medeniyetleri vesaire temaslarda bulunduğunu ve hatta insanlığı geliştiren bazı teknolojilerin, Piramitler dahil bu uzaylılar tarafından bize verildiğini söylüyordu. Hatta bunu da bir hayli delillendiriyordu, bazı hiyerogliflerde bazı resimlerde o dönemden kalan bazı heykellerde uzay gemisi görüntüleri, astronot kıyafetli kişilerden bahsediyordu.
Çok ikna olmuştum, çok heyecan verici bir şeydi 13-14 yaşındaki bir çocuk açısından.
Daha sonra kitapçıda Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında bir kitap buldum. Bilimkurguya da meraklı bir çocuktum. Onu da alıverdim. Ne gerçek ne bilimkurgu tam anlayamıyordum ama o da beni ikna etti. Amerika Birleşik Devletleri’ne doğru giderken Karayipler’in biraz yukarısında, Bermuda’nın bulunduğu bölgede bir üçgen olduğu, Atlantis’in o üçgenin olduğu yerde ya da hemen altında yıkıldığını ve oradaki bazı uzaylılardan gelen kristaller sayesinde oraya giden gemilerin battığını ya da gemiler batmasa bile insanların ortadan kaybolduğunu anlatıyordu. Hiç unutmam elimde bir büyüteçle bir harita açtım ve bermuda şeytan üçgenini buldum o haritayı o büyüteçle incelemeye başladım.
Sonra merakım devam etti. Okulda da haritayı açıyor, büyüteçle bakıyordum. İşin sonunda öğretmen annemi babamı okula çağırdı, “Bu çocukta bir tuhaflık var” diye.
Bende bir tuhaflık yoktu. Çok ilginçti, çok inandırıcı geliyordu. Kendi içerisinde tutarlı bir evren veriyordu bana hem Bermuda şeytan üçgeni hem de hem de Erich von Däniken’in anlattıkları.
E tabi zaman geçince, biraz yaş alınca bunlara inanmaz oldum. Bilimsel düşünce hakkında bir şeyler öğrenmeye başladım. Analitik düşünce konusunda kafam yoğrulmaya başladı. Neden sonuç ilişkisi nasıl kurulur, bilimsel olarak nasıl ispat yapılır vesaire derken bunları çocukça bulmaya başladım. Oysa Erich von Däniken müthiş paralar kazandı bu işten ve dünyada birçok kişi tarafından okundu, sadece Türkiye değil. Diğer taraftan Bermuda Şeytan Üçgeni de hem filmlerde hem romanlara konu oldu hem de birçok araştırmanın da konusu oldu aynı zamanda.
Bunlar çocukça düşünceler midir, sonra onu düşünmeye başladım. 13-14 yaşındayken beni heyecanlandıran fikirlere koskoca insanların inanması onların zekaca gelişmemiş olduğunu mu gösteriyordu? Çocuk kaldıklarını mı gösteriyordu? Biraz onunla ilgilenmeye başladım. Yani çocukluğumdan kalan da bir ilgiyle ve merakla. Farkettim ki, hayır komplo teorilerine inanan insanlar zekaca geri değiller. Daha aptal değillerdi geri kalan insanlardan. Başka alanlarda gayet başarılı olabiliyorlar. Yani çok başarılı bir mühendis, çok başarılı bir bilim adamı dahi hiç beklenmedik komplo teorilerine inanabiliyorlar.
“Bunun arkasında ne var?” diye düşündüm.
O zaman komplo teorisi nedir? Komplo teorisinin bir tanımını yapmak gerekiyor. Sözlük tanımları da var. Bu konu üzerine çalışan insanların da çalıştıkları disiplinlere göre farklı tanımları var. Ama ortaklıklarını şöyle bulmak mümkün: Komplo teorisi, bir durumu, bir olayı, gizli ve güçlü iktidar sahiplerinin kurduğu kumpaslarla izah eder.
Karşımıza çıkan bir olay ve bir durum, aslında en çok kullanılan terimlerden biri de budur: Aslında. En temelde birtakım gizli grupların gizlice biraraya gelerek kötü emellerini yerine getirmek amacıyla yaptıkları bir şey olarak ele alır, bazı olayları, bazı olguları.
Aslında bilimsel düşüncenin şüpheciliğinden faydalanırlar ve genelde şöyle başlarlar: “Hiç şüphelendiniz mi?”, “Hiç düşündünüz mü?”, “Belki de hiçbir şey göründüğü gibi değildir.” En çok kullanılan slogan da budur. Aslında bu şekilde yaklaşıldığında modernizm tarafından da yoğrulmuş insanların ilk aklına gelen şey “Olabilir. Bir bakmak lazım,” olur. Çünkü şüphecilik bilimin önemli bir faktörüdür ve bize de öğretilmiştir: Şüphe duyun, öğrenin.
Bu tespitler sınanamaz
Ama komplo teorilerinde, bilimsel düşüncede olmayan şu taraf vardır: Komplo teorilerinde söylenenler, komplo teorilerindeki tespitler sınanamaz. O hipotezleri sınamanız mümkün değildir. O vakit somut gerçeklerle, yani bilimsel metodolojide kullanılan somut gerçeklerle, adım adım ilerleme meselesi burada ortadan kalkar. Çünkü somut gerçeklerle sınananamayan bir hipotezi çürütemezsiniz. Bu durumda komplo teorisi kendi içinde kapalı bir evren yaratır ve siz onu çürütmeye çalıştığınız sürece o kapalı evrene aslında hizmet edersiniz.
Çünkü her komplo teorisinin ortaya koyduğunu çürütmeye çalıştığınızda size şu denecektir: “Sen de bir komplo teorisinin bir parçasısın.”
Çok zordur komplo teorilerini çürütmek ya da komplo teorisini savunan bir insanı inandıklarının gerçek olmadığına ikna etmek. Biraz da inanç meselesidir çünkü.
Fakat bu niye oluyor? Neden insanlar dünyanın düz olduğuna inanırlar? Neden bazı insanlar kızamık aşısının otizme yol açacağına inanırlar? Neden bazı insanlar dünyayı 5-10 ailenin yönettiğine inanırlar? Neden bunda bu kadar ısrarlıdırlar? Birçok sebebi var.
Şu, son dönemlerde çok tartışılıyor: Komplo teorisi yeni bir şey değil. Belki insanlık tarihinden bu yana olan bir hadise komplo teorisi. Ancak günümüzde özellikle sosyal medyanın, internetin de ortaya çıkmasıyla beraber çok yayıldığını görüyoruz bu komplo teorisi meselesinin. Ve ciddi araştırmaların komplo teorisi hakkındaki bilimsel araştırmaların, son 3-4 senede arttığını gözlemliyoruz.
Siyaset bilimi alanında özellikle sosyal psikoloji alanında, bu iki alan temel olmak üzere ve bazı zamanlarda mukayeseli edebiyat incelemelerinde komplo teorisinin anlamaya çalışıldığını görüyoruz ve birçok araştırma yapılmaya başlandı.
Komplo teorilerine yatkınlığın ardında ne yatıyor?
Daha önceleri komplo teorileri hakkında elimizde teorik bir çerçeve yoktu çünkü çok fazla ciddiye alınmamış, çok fazla çalışılmamış bir konuydu. Daha ziyade popüler kültürün içerisinde yer alan bir alandı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanan bir ansiklopedi tam iki cilt. Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki komplo teorilerini anlatıyor. Hakikaten bütün dünyada bütün toplumlarda görebildiğimiz bir hadisedir komplo teorisi. Tarihin her döneminde görebilirsiniz. Her kültürde görebilirsiniz. Yani evrenseldir. Zamanı, sosyal sınıfları keser ve bir anlamda birleştirir. Demek ki insana içkin bir durumdur. Peki bunun sebepleri ne olabilir?
Burada sosyal psikoloji bize biraz yardımcı oluyor. Şu öneriliyor biraz bu konu üzerine ciddi olarak araştırmaya başlandığı dönemden itibaren: “Evrimsel bir sebebi olabilir,” deniyor bunun. Neden evrimsel bir sebebi olsun? Şu sebeple: Avcı toplayıcı dönemden itibaren tehlikeleri tespit etmemiz gerekiyor. Grup içi dayanışmayı tesis etmemiz gerekiyor. Şöyle bir durum var: Tehlikeyi yanlış tespit etmek çok önemli olmayabilir. Hiç tespit etmezseniz hayatınız tehlikeye girebilir. O sebeple insanların evrimsel olarak komplo teorisine yatkın olduğu ileri sürülmektedir. Çünkü bir tehditi tespit etmek gerçekten tespit edememektense hayatta kalmayı sağlayan bir durum olabilir. O sebeple biraz şüpheniz dahi olsa onu tehlikeli görmek, ona karşı savunma pozisyonunu almak ve kendi grubunuzu bunun için uyarmak ve grup içi dayanışmayı arttırmak… Birinci psikolojik, sebebinin toplumsal psikolojiye ilişkin bu olduğu söylenmekte.
İkincisi biraz daha bireysel. İnsanlar kaosun içerisinde düzen ararlar. Karmaşanın içerisinde bazı örüntüler görmek isterler. Gökyüzündeki bulutlara baktığınızı düşünün. Uzun süre bakarsanız birdenbire bir insan sureti, bir at, bir kelebek, artık ne isterseniz onu görmeye başlarsınız. Çünkü insanlar örüntüler, düzenler, tanıdıkları, bildikleri şeyleri görmek isterler kargaşada ki, kargaşayla başa çıkabilsinler kaosa bir düzen getirebilsinler.
Hepimizde vardır bu. İnsanlık sayısız yıldızlara bakarak ne gördü? “Biri kovaya benziyor”, “Öbürü boğaya benziyor”, “Öbürü yengece benziyor”. Sayısız objeye baktığınız zaman onları her türlü şekle benzetebilirsiniz. Ancak insanlar bir sürü uyaran arasında kendilerini rahat hissetmek, kendilerini güvende hissetmek için bazı örüntüler ararlar. Bu sadece doğa olaylarıyla ilgili değil sosyal olaylarla ilgili de böyle bir durumla karşı karşıyayız.
İnsanlar karmaşık, kompleks, izahı zor, birçok disiplinle ancak anlaşılabilecek birçok farklı araştırmayla anlaşılabilecek olayları ellerinde bunları anlamak için yeterli imkânı yoksa bir kaos olarak bir kargaşa olarak görürler ve kontrolü yitirdikleri sanrına sahip olurlar.
Bu durumda insanlar ne yapacaktır? Bu karışık olaylar arasında bir örüntü, birer bağlantı bulmak zorundadırlar ki kendilerini rahat hissetsinler ve kaosa bir düzen getirmiş olsunlar.
İşte bu iki durum yani hem kargaşa içerisinde bizim bir örüntü, bir desen, bir “pattern” arama etkimiz hem de tehlikeyi hemen tespit etme ve grup içerisinde dayanışma arzumuzun birleşiminin komplo teorilerine yatkınlığın psikolojik ve toplumsal psikolojik sebepleri olduğu söylenmektedir.
Bir de buna şunu ekleyelim: Günümüz teknolojisiyle beraber, algoritmaların birçok şeyi belirlediği bir dönemdeyiz. Çok basit bir örneğinin sadece Youtube örneğini verelim. Youtube’da herhangi bir komplo teorisine ilişkin bir video izleyin. Bir süre sonra size önerilenler arasında onları görmeye başlayacaksınız. Başka bir konuda izleyin. O konudaki komplo teorileri gelecek. Bir siyasi partiyle ilişkili videolar izlemeye başlayın, o siyasi partinin görüşündeki en uç noktaların size önerildiğini göreceksiniz. Parti önemli değil, siyasi görüş önemli değil. Onları izlemeye başladığınız zaman o konuyla ilgili en uç örnekler karşınıza çıkacaktır. Çünkü bu algoritmalar sizi o sitede en uzun süre tutmak üzerine kurulmuştur. Bu da sizi beğendiğiniz bir konunun en uç örneklerine doğru itmektedir. Şu şekilde ya da bu şekilde biraz ilgilendiniz diyelim, bir bombardımanla karşılaşmanız işten değil. Ve bir noktadan sonra kendi içinde kapalı o garip evrenin içine girersiniz…
Sosyal medya ve dijital teknolojilerin, demokrasi ve komplo teorileri ve haber algılayışını nasıl etkilediğini de anlatırken daha ayrıntılı olarak bahsedeceğim bundan.
Ancak sosyal psikolojik, psikolojik ve aynı zamanda teknolojik sebeplerle komplonun altın çağına girdiğimiz söylenmektedir. Ama gerçekten komplo teorilerinin altın çağında mıyız yoksa halihazırda zaten olan bir durumu biz mi abartmaktayız?
Özgür Mumcu’nun Komplo Teorileri Tarihi eğitiminin devamına Neo Skola’da katılabilirsiniz.