Kayıp dikkatin peşinde: 9 Maddede Sosyal Medyada Dağılan Dikkatimizi Toplamak

Bu yazıyı okurken kaç kez bölüneceksiniz, kaç bildirim alıp kaç mesaj yazacaksınız, nerede dikkatiniz dağılacak, dikkati dağılıp başka bir sekmeye geçenlerin ne kadarı dönecek ve daha önemlisi bu yazıyı okumaya başlayan kaç kişi bitirecek

Bitiremeyecekler için yazıyı bir tweet uzunluğunda özetlemem gerekirse: Bu yazı bittiğinde dikkatinizi geri kazanmak konusunda her şeyi öğrenmiş olmayacaksınız. Ancak dikkatinizi nasıl kaybettiğiniz üzerine biraz düşündürebilir ve herkesin kendine en uygun yolu deneyerek bulması için farkındalık yaratabilirsem kendi adıma kâr sayarım.

Dikkat ederseniz bir tweet’ten uzun olmayacak vaadiyle başladığım özeti, bir tweet’in karakter sınırından 14 karakter kısa bir şekilde tamamladım. Hatta dikkatinizi nasıl kaybettiğiniz üzerine ciddi ciddi düşünmeye başladıysanız burada bile vedalaşabiliriz. Ne de olsa bu yazı, sosyal medya platformlarının “İkna edici tasarım” denilen ve oradan ayrılmamanız için her türlü numarayı çeviren karanlık mimarisinin aksine, dikkatimizin ne kadar kıymetli olduğu ana fikri üzerine inşa edildi. Bu öyle bir gidişat ki, Microsoft’un Kanada’da yaptırdığı bir araştırmanın iddiası 2000 yılında ortalama 12 saniye olan dikkat süremizin, 2013’te 8 saniyeye düştüğünü gösteriyordu ki bu Japon balıklarından bile 1 saniye kısaydı.

Öyleyse dikkatimiz dağılmadan, dağılan dikkatimiz konusunda atmamız gereken adımları hızlıca maddeleyip dağılalım.

1-Kendinizi, Başkalarını veya Teknolojiyi Suçlamayın

Sosyal medya platformlarının da içinde olduğu sektöre “Dikkat endüstrisi” denmesi bir abartı değil. Öyleyse dikkatimizi geri kazanma mücadelesine de bir ön kabulle başlayabiliriz: Bu bizim kendimize has zayıflığımızın bir sonucu olamaz. Psikologlardan sosyologlara, kullanıcı deneyimi (UX) uzmanlarından yazılımcılara, çeşitli dallardaki bilim insanlarından sanatçılara dek binlerce insandan oluşan dev bir endüstri dikkatimizden pay almanın yollarını bulmak için çalışıyor. Böyle bir savaş için donanımlı doğmadık. Burada asıl sorun teknolojinin kendisi değil o teknolojiyi kullanan sosyal medya platformlarının iş modeli. Çünkü görünürde ücretsizler, para almıyorlar ama dikkatimizi çalıyorlar. Kişiye özel algoritmalarla düzenlenen bir akışta dikkatimizi çekip daha fazla platformlarında tutmak, böylece daha fazla veri biriktirmek ve reklam verenlere ilgimizi satmak için çalışıyorlar. Bu bir alışveriş. O yüzden kendimizi suçlamanın ve teknoloji düşmanı olmanın bir faydası yok. Tek seçeneğimiz farkına varıp bilinçlenmek.

2-Basmakalıp Uyarıları Atlayın

Böyle konuları şıpınişi özetleyen, sanki her model her kişiye uyacakmış gibi verilen tavsiyeler olur, kulak asmayın. “Bildirimleri kapatın”, “sosyal medyadan uzaklaşın” vs. gibi özet geçiverirler. Oysa örneğin; London School of Economics ve Political Science’ta yapılan bir araştırma, akıllı telefon etkileşimlerinin yalnızca yüzde 11’inin bildirimlerle, yüzde 89’unun ise bildirimlerden bağımsız başladığını gösteriyor. Birçok akıllı telefon etkileşimimiz bilinçsiz ve her 5 dakikada bir tekrarlıyor. Öyleyse zihnimizdeki görünmez bildirimler üzerine, cihazlarımızdan gelen bildirimlerden daha fazla düşünmek gerekiyor. Bu bir bağımlılık, her bağımlılık gibi kurtulmak için önce varlığını kabul etmek gerekiyor.

3-Detoks Yerine Planlı Kullanım

Cihaz kullanımını bir süre tamamen bırakmaya dayalı dijital detokslar çok popüler oldu. Hatta bir turizm etkinliği olarak dijital detoks kampları da mevcut. Kuşkusuz dijital detokslar yapıldıkları süre boyunca insanın zihnini rahatlatıyor. Ancak uzun vadede işe yaradıklarına ilişkin bir kanıt yok. Aksine detokslar bitip insanlar teknolojiyle dolu dünyalarına geri döndüklerinde her şeye daha fazla gömülebiliyorlar. O yüzden belli bir süre komple bırakmak yerine hayatımızda dijitalin etkisini minimalize edecek stratejiler geliştirmek daha akılcı. Bu stratejiler içinde; meditasyondan doğa yürüyüşlerine dek alternatifler yaratmak, internet kullanımımızı kesintisiz bir akış yerine seanslara bölmek, yüz yüze sohbetlerde telefona bakma molalarını önceden konuşup planlamak, maillere günde kaç kez bakılacağıyla ilgili kurallar koymak yer alabilir. Ancak herkesin kendine uygun stratejiyi deneyerek bulması, sıkı sıkıya uygulanan kural listelerinden daha verimli olacaktır.

4-Can Sıkıntısını Egzersiz Gibi Düşünün

Toplu taşıma veya bekleme salonlarında kendimizle baş başa kaldığımız anda telefona gömülmek varsayılan ayarımız artık. Can sıkıntısından kaçışın en hızlı yolu bu. Oysa can sıkıntısı ya da hiçbir şey yapmama anlarını zihninizin yüksek odaklanması gereken başka bir an için bir egzersiz olarak düşünmek daha doğru. Cal Newport, Pürdikkat üst başlıklı kitabında bunu “Tıpkı beden sağlığına antrenman dışı zamanlarda da özen gösteren profesyonel bir sporcu gibi, siz de odaklanma harici zamanlarda zihninizi toksik girdilerden korumalısınız; bunaldığınız her an aklınızdan geçen ilk şey tüymekse, sıra pürdikkat çalışmaya gelince zorlanırsınız” diye açıklıyor. Yani odaklanmış bir şekilde çalışmanın yolu, biraz da çalışmadığımız zamanlarda ne yaptığımıza bağlı. Küçükken “canım sıkılıyor” dediğimizde, “sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz” diyen annelerimizin bir bildiği varmış.

5-Dikkat Dağınıklığı Her Zaman Zararlı Değildir

Dikkat dağınıklığı kimi durumlarda yaratıcılığı artırır. Bazen bir şey düşünürken aklınıza başka bir şey gelir ve dikkatinizi dağıtan bir unsur yepyeni bir pencere açar. Tıpkı evde kaybettiğiniz bir şeyi ararken, daha önce kaybettiğiniz bambaşka bir şeyi bulmak gibi. Ancak burada önemli olan, dikkatin kendiliğinden dağılmasıyla sosyal medya platformlarının yönlendirmesiyle yapay olarak dağılması arasındaki farktır. İlki doğamıza uygun, ikincisi değildir.

6-Uyku Eksikliği Bizi Savunmasız Hale Getirir

Stolen Focus (Çalıntı Odak) kitabının yazarı Johann Harri, dağılan dikkat konusunda uykunun önemine de dikkat çekiyor. Harri savını başka araştırmalarla da destekliyor ve 6 saat uyuduğunuz bir geceniz varsa, ertesi gün ekran kaydırmaya daha meyilli olacaksınız, bu da sizi bu istilacı teknolojilere karşı daha savunmasız hale getirecek” sözleriyle özetliyor.

7-Çoklu Görev Olumlamayı Terk Etmek

Multitasking yani çoklu görev yapabilme kabiliyeti sık sık olumlanır ve hatta CV’lere bile yazılır. Oysa bu bir üstünlük değil kendini kandırma biçimi olabilir. MIT’de sinirbilimci olarak çalışan Prof. Earl Miller, bunu “Beyniniz aynı anda bilinçli zihninizde sadece bir veya iki düşünce üretebilir” sözleriyle özetliyor ve ekliyor “Çok sınırlı bilişsel kapasiteye sahibiz. Ama büyük bir yanılgıya düştük. Ortalama bir genç şimdi aynı anda altı medya türünü takip edebileceğine inanıyor.”

8-Video Oyunu Oynamak

?Nature dergisinde kapaktan yayınlanan bir araştırma, özel olarak geliştirilmiş NeuroRacer isimli video oyununun özellikle yaşlı yetişkinlerde dikkat dağınıklığını azalttığı ve bilişsel kontrolü geliştirdiğini gösterdi. Özellikle yazı konusu veya reklam fikri ararken odaklanmak için kullandığım video oyunu oynama yönteminin araştırmalarla da desteklendiğini görmek beni sevindirdi. Tabii her video oyunu için geçerli olmayacağı gibi makul seviyelerde oynanması da önemli.

9-Uygulamalarda Kontrolü Elde Tutmak

Bir yazıda tek tek anlatamayacağımız üzere her uygulamanın ayrı ayrı daha bilinçli kullanma ayarları var. Maalesef bunların çoğu varsayılan ayar değil. Whatsapp’ta okundu ve son görülme bilgisini kapatmaktan Tiktok’ta zaman sınırı seçmeye, Twitter’da kişileri ve konuları sessize almaktan Messenger’da çevrimiçi görünmemeye dek araştırarak ve deneyerek bulabileceğiniz pek çok ayar, dikkatinizi koruyacak bir sosyal medya kullanım pratiği geliştirmenize yardımcı olabilir.

Yazının burasına kadar hiç bölünmeden geldiyseniz bence dikkat dağınıklığı probleminiz yok ya da korkulacak bir seviyede değil. Bu son paragrafa dek çokça bölündüyseniz umarım yazılanlar faydalı olur. Bu son cümleye ulaşamayanlar için de söylenecek şeyler var ama arkalarından konuşmayalım şimdi 🙂

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
Total
0
Share