Duygusal dayanıklılık; belirsizlik, stres ve karmaşanın hüküm sürdüğü hayatlarımızda duygusal olarak ayakta kalabilme kapasitemizdir. Duygusal olarak dayanıklı olabilmek, kendimizi iç ve dış etkenlerden koruyabilmeyi gerektirir. Peki, bir kişinin duygusal dayanıklılığının olduğunu veya olmadığını nasıl anlarız?
Şüphesiz ki zaman zaman hepimiz üzülebilir, stresli bir gün geçirebiliriz. Ancak, duygusal dayanıklılığı olan insanlar bu tür negatif duyguları (kızgınlık, öfke, üzüntü, telaş ve şaşkınlık) kontrol altında tutabilirler. Dışarıdan veya içeriden gelen herhangi bir negatif olaya tepki değil cevap verirler. Olayın başından sonuna kadar çözüm odaklı olup, sakinliklerini koruyabilirler. Duygusal dayanıklılığı olmayan bireyler ise olumsuz olaylar karşısında kontrolden çıkarlar. Kaygı ve üzüntüye çabuk kapılırlar.
Negatif duyguların baskın olarak ortaya çıkması, içinde bulunduğumuz ortamı negatif yönde etkilerken aynı zamanda kapasitemizi düşürerek kendi kendimizi sabote etmemize neden olur. Peki, duygusal dayanıklılığı arttırmak için ne yapmalıyız?
1. Anı Yaşayın (Carpe Diem!)
Carpe diem, latin edebiyatının ünlü ismi Horatius’un dizesinde geçen özdeyiştir. Türkçede “günü yakala” olarak çevirilebilir. Gelecekle ilgili çok fazla endişemiz varsa veya geçmişle ilgili çok sık hayıflanıyorsak, anı yaşamayı bırakmışızdır. Yapılan araştırmalara göre, ortalama bir insan günde yaklaşık 70.000 düşünce üretir. Ne yazık ki bunların büyük bir kısmı negatiftir.
Unutmamalıyız ki, gelecek belirsizliklerle doludur ve geçmişi geri getirmek mümkün değildir. Yapılması gereken anda kalmaya çalışmaktır. Ancak, burada bahsettiğimiz şey boş vermek, umursamamak ve bugünün işini yarına bırakmak değildir. Önemli olan, tüm olasılıkları ve imkânlarıyla anı kucaklamak ve değiştirebileceklerimiz üzerine yoğunlaşmaktır.
“Dün öldü, yarın doğmadı, bugün can çekişiyor. Sen bu anı değerlendir.”
BİŞR el-HÂFÎ
2. Belirsizlikleri ve Kaygıyı Normalleştirin
İnsan doğası gereği her şeyin net ve belirgin olmasını ister. %100 oranda bir netlik hepimiz için rahatlatıcı olsa da mümkün değildir ve bir süre sonra hayatı sıkıcılaştırır. Örneğin, hoşlandığınız birine ilk açıldığınız andaki belirsizlik ve tatlı heyecan sizi cezbedebilir. Girdiğimiz mülakatlar ve sınavlar hayatımızın bir paçasıdır ve bize çok şey öğretir.
Aslında kaygı ve korku, evrimsel olarak hayat kurtarıcı duygulardır, varlığımızı ve konfor alanımızı tehdit eden olaylara karşı kendimizi savunmamızı ve aksiyon almamızı sağlar. Negatif olan, bu duyguları normalden fazla hissetmektir.
3. İyimser (Optimist) Olun!
İnsanın doğuştan gelen iki temel korkusu vardır. Bu korkular, yok olma korkusu ve yükseklik korkusudur. Geri kalan bütün korkular zihin tarafından çocuklukta yaşanan olumsuz olaylar esas alınarak üretilir. Örneğin, çocukken şiddet görmüş birey, gelecekte de benzer bir şey yaşayacağını düşünürse gerilir ve korkar. Bu korkuların bizi ele geçirmesine müsaade edersek, duygusal dayanıklılığımızı düşürmüş oluruz. Korku duygumuzu sınırlandırıp daha pozitif bir tutum geliştirmeliyiz.
Bu zor gibi görünebilir ancak değildir. Dikkatimizi pozitif anılara ve ihtimallere vermeliyiz. Dikkat kapasitemiz sınırlıdır. Aynı anda birçok şeye dikkat vermek mümkün değildir. Dikkat neredeyse bütün enerji ve kaynak oradadır ve kişi dikkatini nereye vereceğini seçme konusunda özgürdür. Bu sebeplerden dolayı, pozitif olana odaklanmak kendi elimizdedir ve bu, bütün enerji ve kaynağımızın yalnızca pozitif ihtimallere aktarmamızı sağlayacaktır.
4. Kendinizi Tanıyın
Kişilerin iç dünyasında iki sarmal vardır; biri aşağı sarmal diğeri yukarı sarmal. Hayal kırıklığı, endişe, kaygı, çaresizlik, yetersizlik gibi duygular aşağı sarmala ait duygulardır ve kişiyi tıpkı bir kuyunun dibine düşüyormuş gibi aşağı çeker. Yukarı sarmalda olan kişi stresle başa çıkma konusunda iyidir, dışa dönüktür, iyimserdir ve tüm bunların bir sonucu olarak fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklıdır. Kişinin hangi durumlarda aşağı sarmala indiğini hangi durumlarda yukarı sarmala çıktığını gözlemlemesi gerekir.
Neler, kimler ve hangi durumlar sizde negatif duyguların ortaya çıkmasına neden oluyor? İşinizi son ana bırakmak sizde telaşa neden oluyorsa bunu yapmamaya çalışın. Toksik ilişkiniz sizde endişe ve korkuya neden oluyorsa bu insanı hayatınızdan çıkarın. Aynı şekilde sizde pozitif duygular uyandıran durumları gözlemlemek de önemlidir. Sahil kenarında çay içmek, yakın bir arkadaşınızla sohbet etmek veya temizlik yaptıktan sonra Türk kahvesi içmek sizi mutlu ediyorsa bu aktivitelere daha fazla zaman ayırmayı düşünebilirsiniz.
5. Değişimden Korkmayın
Duygusal dayanıklılık ve değişim arasında doğrudan bir ilişki vardır. Duygusal dayanıklılık, değişim yaşandığı anlarda düşer. Değişim; bir insanın, bir durumun ve bir nesnenin aynı kalmama özelliğidir. İnsan doğası gereği, aynı kalmamak için her zaman çaba harcar. Her zaman bizi daha iyiye götürecek ihtimalleri seçmeye çalışırız.
Öte yandan, bununla çelişkili olsa da konfor alanımızdan da ayrılmak istemeyiz. Yeni bir değişim fırsatı çıktığında ve bilmediğimiz bir şeyle karşı karşıya kaldığımızda yaşadığımız belirsizlik bizi gerer. Sabit ve alışık olduğumuz düzenin dışına çıkma durumu bizde direnç yaratır. Bu normaldir. Ancak burada önemli olan direncin şiddetidir. Duygusal dayanıklılığı olan bireyler zorlansalar da değişimin getirdiği yenilikleri kucaklarlar.
“Değişimden nefret ederken aynı zamanda değişmek istiyoruz; aslında istediğimiz şey, her şeyin aynı kalması ama daha iyi olmasıdır.”
Sydney J. Harris
6. Kendinize İltifat Edin
Kendimizle olan iletişimimizde zihne negatif hisler yükleyen “kurban dili” yerine bilinçaltına özgüveni ve cesareti arttıracak mesajlar veren “kuvvet dilini” kullanmalıyız. Kurban dili, “Ben yapamam”, Ben güçsüzüm”, “Ben yetersizim”, gibi zihnimize negatif mesajlar veren dil kalıplarıdır. Bunlar yerine, “Bunu yapmam mümkün”, “Ben daha önce daha zorlarını gerçekleştirdim”, “Ben cesur ve yetenekliyim” gibi cümleler kurmalıyız.
İlk başlarda bunlara inanmasak da bu egzersizi alışkanlık haline getirmek bir süre sonra pozitif duyguları da beraberinde getirecektir. Evrende sizden bir tane daha yok. Siz eşsiz ve değerlisiniz. Hayatta kaldığınız her bir gün de aynı ölçüde değerli. Bu gerçekleri sık sık kendinize hatırlatmayı unutmayın.
7. İç ve Dış Dünya Arasında Denge Kurun
Gerçek potansiyelimizi gerçekleştirebilmek ve duygusal dayanaklılık kazanabilmek iç dünyamızdan ve dış dünyadan gelen negatif etkileri kontrol altında tutabiliyor olmamız gerekir. Dış dünya kendimiz haricindeki tüm kişiler, olaylar ve şeylerdir. Belirli ölçüde bizi ve hareketlerimizi etkiliyor olması sorun değildir. Ancak kişi dış dünyadan abartılı bir şekilde etkileniyorsa, örneğin herhangi bir kişinin negatif yorumu üzerine bütün bir gün düşünüp üzülüyorsa sorun var demektir.
Aynı şekilde, kişinin kendi iç dünyasında kaybolması ve sürekli duygu ve düşünceleriyle boğuşması da bir sorundur. Bu durumda, birey kendini kaybeder ve dışarıdan gelecek olumlu öğreti ve uyarıcılara kendini kapatır. Hayatınızın direksiyonunda olmalı ve içeriden ve dışarıdan gelebilecek olan her türlü uyarıcıyı mantık süzgecinden geçirip kontrol ediyor olmalısınız.
8. Yaptığınız İşe Anlam Yükleyin
Üretmek, ortaya bir şey çıkarmak ve işe yaradığını hissetmek insanların temel ihtiyaçlarından biridir. Kişi bir iş yaptığında topluma olumlu yönde katkı sağladığına inanırsa pozitif duygular hissedecektir. Yaşamımızın büyük bir kısmını mesaide harcıyoruz. Eğer yaptığımız işi anlamlandıramıyorsak, kendimizi değersiz ve işe yaramayan biri olarak hissedebiliriz. Yaptığımız işe anlam yüklemek veya anlamlı bulduğumuz bir işle meşgul olmak gün içerisinde iyi hissetmemizi ve uzun mesai saatlerinde mutlu olmamızı sağlayacaktır.
Duygusal dayanıklılık hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istiyorsanız, Yönetici ve Takım Koçu Enis Arslan’ın “Duygusal Dayanıklılık” eğitimine katılım sağlayabilirsiniz. Alanının en iyi isimlerinden pek çok farklı konuda eğitim almak istiyorsanız, Neo Skola‘yı ziyaret edebilirsiniz.