Türkiye’de döviz kuru son derece önemlidir. Ben diyorum ki Türkiye’de ayrıca bir de “Kur geni” var genetik yapımızda. Normal Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, kalkar evvela kura bakar. Sonra yüzünü, yıkar dişini fırçalar. Akşam da yatmadan önce mutlaka son bir kez kura bakar. Günde en az 2 defa falan kura bakar. Yani bizim döviz kuru ve dövize karşı özel bir hassasiyetimiz olduğu hepimizin malumu. Yolda beni devamlı çeviriyorlar. Bir kere de “İşsizlik ne olacak”, “Enflasyon ne olacak”, “Büyüme ne olacak” diye sormuyorlar. “Hocam kur ne olacak” diye soruyorlar.
Uzun süredir bu espriyi yaparım. Türkiye’nin en ücra köşelerinde bile mutlaka döviz büfesi vardır. Şimdi bu döviz büfesi neden açılmış oraya? Turistler için değil tabii ki. Orada yerliler döviz alışverişi yaptıkları için açılmış.
Şu konuda fevkalade iddialıyım. Gidin Anadolu’nun ücra yerine, turistin geçmediği hatta sanayi falan da olmayan bir yer olsun. Köyde kahveye gidin Euro-Dolar paritesini sorun. Anket yapın kaç kişi biliyor, bir kenara not edin. Sonra gidin Wall Street’e bir kahveye, Almanya’nın finans merkezi Düsseldorf’ta bir kahveye, orada Euro, Dolar sorun… Bakın Amerika’da Dolar kendi paraları, Avrupa’da Euro kendi paraları, bizim burada ne Dolar, ne de Euro bizim paramız ama bizimkiler pariteyi bilir, onlar bilmezler. Olay budur.
Döviz kuru çok önemli bir fiyat. Dış dünyayla ilişkilerimizi, mal hizmet ilişkilerimizi, sermaye akımı ilişkilerimizi, bütün her şeyi özetleyen bir fiyat bu. Çok da ilginç bir özelliği var. Ölçülerden bahsettiğimizde şöyle bir şey oluyor. Faiz deyince, “Hangi faiz? Mevduat mı, kredi faizi mi, Merkez Bankası faizi mi, Devlet Tahvili faizi mi” gibi bir sürü şey çıkıyor karşımıza. Enflasyonu nasıl ölçeceğiniz konusunda bir sürü soru çıkıyor karşınıza. Milli gelir aynı şekilde, işsizlik yine öyle.
Ama kur net bir fiyattır. Tek fiyattır. Gidersin, “Bana Dolar ver” dersin ve kaç para istiyorlarsa odur. O kadar.
Döviz kuru aslında ihmal edilir
İktisat teorisi açısından önemli bir olay var. Döviz kuru, bütün Makro analizlerde, genellikle analizlerde aslında baya geri planda yer alır. Neredeyse ihmal edilen bir fiyattır. Bunun gerisinde tabii ki Amerika ağırlıklı olması, şimdi bir de Euro bölgesi ağırlıklı olması. Yani büyük kıta ekonomileri ağırlıklı olması var.
Amerika’nın durumu ilginç. Birincisi Amerikalılar, Amerikan firmaları, tüketicileri Dolar olarak borçlanır. Kendi paralarıyla borçlanırlar. Amerikan Hazinesi’nin bütün borcu Dolar. Daha da önemlisi ithalatlarını da kendi paralarıyla yaparlar. Dolayısıyla Amerika için dış açık hiçbir zaman ciddi bir tahdit değildir. Kıta ekonomisi olduğu için dış ticaretin payı da düşük.
Kur da o kadar önemli değil. İhmal edilmiş, geri planlara atılmış. Onlar hep işsizlik kısmına bakıyorlar.
Halbuki Türkiye gibi ülkelerde öyle değil. Türkiye gibi ülkelerde dış ticaretin payı, Milli Gelir’de çok daha yüksek. Bu son derece doğal. Biz maalesef yabancılardan aldığımız borçları Türk Lirası’yla alamıyoruz. Adam diyor ki “Ben sana para veririm borç olarak ama kendi paramdan veririm” diyor. Ayrıca ithalatımızı da kendi paramızla yapamıyoruz. Yani bizim ithalat yaptığımız, bize ihracat yapan ülkeler biz Türk Lirası verdiğimizde kabul etse biz de Amerika gibi oluruz. Demek ki bizim kurla ilgili sorunumuzun gerisinde ne var? Dolar basamamamız var. Dolar bassak bu sorunlar olmayacak ama Dolar basamadığımız için de böyle kura takıntılı şekilde kalıyoruz.
Şunu da Türkiye açısından ekleyebiliriz tabii. Türkiye’nin gerek 1950-1980 arasında gerek, 2000 sonrasında dış açık vererek büyümesi, uyguladığı iktisat politikalarının iç talep ağırlıklı olması ve bunun da büyük bir dış dengesizlik dış açık yaratması, bunun da hep bir “Kur ne olacak” sorusu ve korkusu getirmesi var. Bu da tabii önemli.
Kuru belirlemede iki unsur önemlidir
Peki kuru ne belirler? İki ana unsur var. Bir tanesinde piyasa belirliyor.
Diğerinde de bir şekilde Hükümet belirliyor. Merkez Bankası’yla beraber. İster Merkez Bankası olsun ister Hükümet belirlesin, buna Sabit Kur Rejimi deniyor. Eskiden de biz büyük ölçüde, 2001 krizi öncesinde öyle ya da böyle Sabit Kur Sistemi’ndeydik. Yani piyasa tarafından belirlenmiyordu.
Döviz kuru öyle bir fiyat ki bir taraftan dış ticaret ilişkilerimizi yansıtıyor, bir taraftan sermaye giriş çıkışlarını yansıtıyor. Yani bir akım. Aynı zamanda döviz bir varlık. Varlık olarak alınıyor, satılıyor. Dolayısıyla bir ayağı varlık piyasalarında, öbür ayağı da mal hizmet piyasalarında. Yani bir tarafta dış denge var döviz arz ve talebini etkileyen. Öbür tarafta da sermaye giriş çıkışları var döviz arz talebini etkileyen. Türkiye’ye epey özgü olarak bir de yerleşiklerin, yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, hane halklarının döviz talebi var. İşte bu başka yerlerde olmayan bir şey. Ona ne diyebiliriz? “Spekülasyon amaçlı döviz talebi” diyebiliriz.
Dövizin bir objektif ihracat ve ithalat kaynaklı döviz arz talebi olacak. Sermaye giriş-çıkışından kaynaklanan bir döviz arz talebi olacak. Bir de spekülatif amaçlı arz talebi olacak.
Yani biz niye Dolar’a bu kadar meraklıyız? Almanlar meraklı değil, Japonlar meraklı değil. Onlar sadece kendi paralarını biliyorlar. Özellikle 1980’den sonra Türkiye, çok hızlı bir enflasyon yaşadı. Bu hızlı enflasyon tabii sürekli insanların parasına değer kaybettirdi. Bir yerde devlet elini cebimize sokmuş, paramızı tırtıklıyor gibi bir şey bu. İnsanlar kendilerini korumak için, baktılar ve dediler ki “Ya döviz de üç aşağı beş yukarı enflasyonu çok yakından takip ediyor.”
Çünkü bu dövizin yaygınlaşma dönemi olan 1980’lerden sonraki dönemde enflasyon yüksekti. Rekabetçi kuru da korumak istiyordu hükümet. Dolayısıyla enflasyon kadar devalüasyon yapıyordu. Enflasyon kadar devalüasyon yapınca da devalüasyon kadar enflasyon oluyor. Bu sürede muhafazakar kanadın da bu çok hoşuna gitti. Çünkü esasında faizle korumak mümkün. Yani faizler de ona göre yüksek olacak bu durumda ama hiç faiz almadan Dolar’a koyduğunuz zaman paranızı, enflasyona karşı korumuş oluyorsunuz.
Yani Türkiye’deki bu Dolar sevdasının arkasında böyle bir olay olduğunu da unutmamak lazım.
Ekonomist, akademisyen Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Neo Skola için hazırladığı, Türkiye Ekonomisi eğitiminde, katılımcıların Türkiye Ekonomisi’nin dengelerine, Ekonomi bilimi perspektifinden bakmalarını sağlayacak, onları kısa ve uzun vadeli finansal değişimlere önceden hazırlıklı hale getirecek bilgiler veriyor.
Harika bir yazı olmuş elinize sağlık Savaş hocam…