Biz kimiz: Türkiye’de ‘Biz’ duygusu

Türkiye kendisini nereye konumlandırmış? Biz kimiz? Bizim fonksiyonumuz ne? Ve biz kendimizi tanımlarken, kimleri öteki olarak tartışmışız, tanımlamışız?
Cumhuriyet kimliği Batı dünyasını asla öteki olarak konumlandırmamış. Aksine onun bir parçası olmak, onun içerisine yerleşebilmek bir ideal olarak ortaya çıkmış. Türkiye Cumhuriyeti, öteki olarak kendisine benimsediği konjonktürel olarak değişen birtakım düşmanları hızla değiştirebilip hızla yeni düşmanlar üretmeyi başarmış.
1980’li yıllardan itibaren, Türkiye bir terör örgütüyle mücadelesinin üzerine kendi kimliğini, güvenlik kimliğini inşa etmiş, şimdilerdeyse bütün bir dünyayı yavaş yavaş ötekileştirme durumunda kalan ve dünyada kendisini anlamayanların, kendisini ifade edemediği birtakım grupların kendisine karşı savaş açmış olduğunu düşünen bir yapı hâkim.

Bu bir psikolojik hal ve toplumsal olarak geniş bir kabule sahip olduğunu göz ardı etmemek lazım. Doğal olarak içeride bir konsolidasyon sağlıyor ve biz duygusunu ön plana çıkartıyor.
Yeni duygumuz Cumhuriyet kimliğinin üzerinden, daha çok onun daha geri planına doğru giden ve Osmanlılığa, hatta Osmanlı’nın kuruluş yıllarına kadar dönen ve yeni bir kuruluş imgesi üzerinden kendi kimliğini inşa etmeye çalışan bir yapıya sahip. Bu, televizyon dizileri yoluyla, basın yoluyla, bilgi sistemleri yoluyla, yavaş yavaş gençlere, halka doğru empoze edilen bir şey.

Türkiye bir zafer toplumudur
Cumhuriyet kimliği, nasıl eski dünyamızla, eski tarihimizle aramızda çok net bir kesinti ortaya çıkardıysa bugün inşa edilmekte olan kimlik de gelecekle ilişkimizin yerine, geçmişe doğru bir dönüş ve kuruluş imgesine kadar geri iniş şeklinde değerlendirilebilir. Tabii ki bu birtakım travmalarla beslenen bir kimlik. Yeniden bir zafer inşası için de birçok yöntem kullanıldığını görmemiz mümkün.

Örneğin Türkiye Cumhuriyeti’nde zafer algısı, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın üzerine bina edilmiş bir kimliktir. Ulusal Kurtuluş Savaşımız gibi İnönü Zaferi, Sakarya Zaferi, savaşları kazanan komutanların isimleri, bunların tamamı hayatımızın parçası haline gelmiştir. Havaalanlarından yollara, meydanlara, semtlere kadar bunları görmeniz mümkündür.

Türkiye bu anlamda bir zafer toplumudur. Son dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’yla olan bağın yeniden kurgulanması çabası çerçevesinde İstanbul’un Fethi ve Çanakkale meselesi daha ön plana çıkartılmış ve o kimliğin ana parçaları olarak toplumsal ortama empoze edilmeye başlamış durumda. Bu bir anlamda o tarihsel kopuşu tamir etmeye yönelik bir onarıcı tutum.
Ama bir anlamda Türkiye’yi daha da geriye doğru çeken, tarihin içerisine daha da hapseden bir arayışa sahip. Bu yeni kimlik, Osmanlı kimliğinin üzerine bina edilmeye çalışılan ve doğal olarak da Türkiye’ye yeni bir biz duygusu aşılamaya çalışırken, Türkiye’nin dışındaki herkese de Osmanlı döneminde yaşadığı bütün o travmaları kolektif hafızadan çıkartıp yeniden ön plana çıkarmasına yol açan bir içeriğe sahip. Kurduğunuz her kimlik, özellikle eski hikâyeleri, eski zaferleri ön plana çıkartıyorsak, karşı tarafta da eski yenilgileri, eski travmaları ortaya çıkaracak demektir. Yani bu yeni bir yoldur, yeni bir psikolojik haldir. O yüzden de yeni stratejilere gereksinim duyacağı açıktır.

Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Neo Skola için hazırladığı Politik Psikoloji eğitiminde bu konuyla sadece profesyonel olarak ilgilenenler için değil, genel kültür edinmek ve güncel politikaları analiz etmek isteyen herkese de önemli bir yol haritası çıkarıyor.

İlk bölümü ücretsiz olan Politik Psikoloji eğitimine Neo Skola’da katılabilirsiniz.

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
Total
0
Share