Savaş ve çatışma dönemlerinde dezenformasyon sosyal medyayla başlamış bir olgu değil. Bırakalım savaş sırasındaki dezenformasyonu, henüz çıkmamış savaşı kışkırtma konusunda bile gazeteciliğin katkıda bulunduğu örnekler var. Sonradan “Yurttaş Kane” filmine ilham verecek New York Morning Journal gazetesi sahibi William Randolph Hearst’ü hatırlayalım. 1898’de her an patlaması beklenen İspanyol-Amerikan savaşı henüz başlamamışken, Havana’daki muhabirine “Sen resimleri hazırla, savaşı ben hazırlarım” sözü tarihe geçmiştir. Akabinde Amerikalı kadınları soyarak arayan Kübalı yetkililer olduğu iddiasıyla sahte çizimler yayınlanır ve savaşın patlaması için gerekli kıvılcım bulunur.
Savaşa alet olma!
Tarih boyunca dezenformasyon varsa ve bundan kaçış yoksa, sosyal medya çağında değişen ne? Değişen, artık okuyucu ve izleyicinin aynı zamanda bir mecra olması ve yanlış bilgiyi okumakla kalmayıp yayma gücüne sahip olması. Bu da en sıradan kullanıcıyı bile savaş aleti haline getiren bir yenilik. Çünkü savaş sadece cephede değil, sosyal medyada da sürüyor ve karşılıklı dezenformasyon örnekleri saptanıyor. Böylece hiç düşünmeden, sadece aklımıza yattığı için paylaşacağımız bir ileti, elinize silah almasak bile savaşta bir tarafa hizmet etmek anlamına gelebilir. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle başlayan savaşta, bundan nasıl kaçınacağız? Bunun için birkaç basit adımdan oluşacak mini bir rehber oluşturmayı deneyelim.
Yavaşla
Sosyal medyanın en büyük sorunu ölçek sorunu ise ikincisi de hız sorunu. Platformların bunun farkında olduklarının en büyük kanıtı, 2020 Kasım’ındaki ABD seçimlerinden önce eklemek zorunda hissettikleri geçici ve kalıcı bazı pürüzler oldu. Tıklanıp okunmadan paylaşılacak bir link için “Önce okumak ister misiniz?” diye sormak, ve retweet işlemini yorumla yapmaya zorlamak bunlardan ikisiydi. Burada temel amaç akışı yavaşlatmaktı. Çünkü, 2002’de Nobel Ekonomi Ödülü alan psikolog Daniel Kahneman’ın 1970’lerden itibaren yaptığı (Amos Tversky ile birlikte) öncü çalışmalardan bu yana biliyoruz ki beynimizde çalışan iki sistem var. Birincisi; otomatik, sezgisel ve büyük ölçüde bilinçsiz modumuz. İkinci sistem ise daha yavaş, analitik ve bilinçli olarak akıl yürüttüğümüz tarafımız. Ne yazık ki, kararlarımızın çoğunu birinci sistemle alıyoruz ve sosyal medyadaki bir iletiyi okuyup paylaşma kararı da buna denk düşüyor. Hele ki savaş ve çatışma dönemlerinde bu daha da açığa çıkıyor. Bu yüzden önce yavaşlayıp kendimizi daha analitik düşünmeye zorlamak gerekiyor. Yaralanmış bir çocuğun fotoğrafı duygularımızı çok hızlı harekete geçirebilir ama küçük bir araştırmayla, bunun yıllar önce bambaşka bir yerde çekilmiş bir fotoğraf hatta bir film sahnesi çıkması da mümkün. Yani önce durup ‘Peki bu fotoğrafın kaynağı kim?” diye sormak için de yavaşlamak şart.
Kendine güvenme
Çeşitli kaynaklardan gelen bilgiyi doğrulayıp bir haber şeklinde hazırlamak profesyonel bir meslektir. Savaşlar ayrıca uzmanlık gerektirir. Savaşın yaygın olarak İngilizce konuşulmayan, hatta Rusya-Ukrayna gibi latin alfabesi bile kullanmayan bir yerde gerçekleşiyor olması bir de dil bariyeri oluşturuyor. Başka bir alanda çok iyi eğitim almış olmamız hatta iyi bir okur yazar olmamız tüm bu gerçekleri değiştirmez. O yüzden sosyal medyada dolaşan bilginin haber değil, olsa olsa haber hammaddesi olduğunu düşünerek, bunu kimin haber haline getirdiğine dikkat kesilmemiz gerekiyor. Hepsi un ve şeker kullanıyor ama market rafından bisküvi seçerken markasına bakıyoruz. Sosyal medyadaki haberin durumu da benzer. Gerçek olduğu durumlarda bile çoğunlukla hammadde halinde. Haberi sosyal medya akışından dakika dakika ve parça parça almak yerine güvenmeyi seçtiğimiz köklü kurumların kendi web sayfaları veya haber bültenlerinden bir kerede almak en akılcı yöntem. Orada da yanıltıldığımız durumlar olacaktır ama sosyal medya ile kıyaslanamaz.
Hatta önce kendinden şüphelen
Doğrulama Yanlılığı, insanın yerleşmiş inançlarına uygun ve kendince tutarlı kanıtlar bularak kendini yanıltmasına deniyor. Savaş gibi ideolojik olarak taraf olmaya çok yatkın olduğumuz durumlarda bu durum zirve noktasını görüyor. Bu sadece son kullanıcıları değil, zaman zaman devlet adamlarını, diplomasiyi bile etkileyen zincirleme durumları tetikleyebiliyor. “Bunu yapan, bunu da yapar” demek her zaman mümkün ama onu yapan her zaman onu yapmayabilir. Örneğin; İtalya’da bir üniversitede Dostoyevski derslerinin iptal edilmesi gibi gerçek gelişmeler, beraberinde buna benzeyen pek çok yalan habere ilham verebilir. Her iddia ayrı ayrı doğrulanmalıdır.
Çok dramatikse kritik
Son dönemdeki veriler gösteriyor ki savaş ve çatışma durumlarında propaganda makinelerinin ana malzemesi arşiv görüntüler. Doğrulama platformu Teyit.org’un konuyla ilgili doğrulama listesi de bunu gösteriyor. Görüntülerin çoğu eski tarihli, film setlerinden ve video oyunlarından seçilmiş. Hepsinin ortak bir noktası var; çok etkileyici, dramatik görüntüler. Adeta birer film sahnesi gibiler. Öyleyse önce fazla etkileyici, duygularımızı harekete geçiren iletilerin asıl kaynağını sorgulamak önemli. “Çok dramatikse kritik” diye özetleyebiliriz bunu.
Ünlü isimleri sorgula
Kanaat önderleri veya toplumda karşılığı olan ünlü sanatçıların savaş veya çatışmalı durumlarda alacağı pozisyon, propaganda faaliyetleri için çok önemli. O nedenle özellikle dünyaca ünlü birinin taraflardan birine destek verdiğiyle ilgili bir bilgiye rastlarsanız, paylaşmadan ya da inanmadan önce o kişinin onaylı sosyal medya hesabına girip bakmak, orada yoksa haberin izini itibarlı medya kurumlarında sürmek ve doğru platformlarına bakmak şart.
Doğrulamayı doğrula
İnternette doğrulama kuruluşları, dijital medya okuryazarlığı gelişkin insanlar için bir can simidi oldu. Ancak geldiğimiz noktada, “Hangi doğrulama kuruluşu?” sorusu da önem kazandı. Örneğin; Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi sonucu evini kaybeden ve kendisi de yaralı kurtulan bir kadının görüntüsü hızla yayıldı ve sonra bunun 2018’deki bir doğalgaz patlamasına ait bir görüntü olduğu iddia edildi. Açıkçası, doğrulamaya inanan biri olarak ben de bunu duyar duymaz ikna oldum. Oysa işin aslı öyle çıkmadı. Bu kez görüntü gerçekti ve doğrulamayı doğrulamak gerekiyordu.
Mizahi haberlere dikkat
Gerek ABD’de gerek Türkiye’de abartılı veya yalan haber yaparak gerçekleşen bir mizah türü var. Örneğin; Türkiye’de Zaytung etiketini görünce hemen onun yalan olduğunu anlıyor ve gülüyoruz ama başka bir ülkenin Zaytung benzeri sitesinde yapılan bir haberi ayırt edemeyebiliriz. Bu durum önemli bir hakikat sonrası sorunu haline gelmiş durumda. Savaş gibi informasyonun hızla aktığı durumlarda, çok komik gibi görünen haberlerin kaynaklarını ayrıca araştırmak gerekebilir.
Hatanın sorumluluğunu al
Bu bilgi kirliliği içinde hiç hata yapmamak mümkün değil. Ancak diyelim ki yanlış bir bilgiyi paylaştık. Bu durumlarda yapılan birinci tür hata orijinal iletiyi silmeden altına düzeltme içeren yeni bir ileti eklemektir. Bu, orijinal iletinin bağımsız yayılımını durdurmaz. İkinci tür hata ise silip hiçbir şey olmamış gibi davranmak. Bunun yerine önce hatalı paylaşımınızın ekran görüntüsünü almak, sonra bu ekran görüntüsü üzerinden hatanızı açıklamak ve ilk hatalı iletiyi de silmek gerekiyor.
Maddelerden de görüleceği gibi, aslında konu büyük ölçüde psikolojimizle ilgili. İnsanız, zaaflarımız var ve konunun tüm tarafları bunu manipüle etmeye niyetlenebilir. Manipüle etmeye çalışanlar arasında bazen haberciler bile olabilir. Bu nedenle her zaman yukarıdaki maddeleri gözetip doğrulayacak kadar vaktimiz olmasa bile her gördüğümüzü paylaşmak zorunda da değiliz. Böylece kendimiz kandırılmış olsak da başkalarının da kandırılmasını sağlamaz ve bu dezenformasyonu üretenlerin amaçlarına hizmet etmemiş oluruz.