10 Maddede ‘Doomscrolling’ten Kaçınma Rehberi

“Çünkü bir bir yıkılmakta açsanız radyoları / Sokaklar, köpekler, tanrının bütün eşyaları” dizeleriyle başlar Edip Cansever’in Tragedyalar’ı. Şair radyoların felaket haberleri kusmasından sıkılmış olmalı. Her şeyin internet ve sosyal medyayla başlamadığını hatırlatan böyle referanslar önemli. Çünkü trajedilere girmişken insanın kötü haberlere bağımlılığının tarihini değil radyo yıllarına, Antik Yunan Tiyatrosu’na yani trajedilere kadar götürebiliriz.

Alain De Botton, “Haberler: Bir Kullanma Kılavuzu”  kitabında aktarıyor: Antik Atina’da yaşayanlar haftada bir Dionysos Tiyatrosu’nda toplanır ve trajedi yazarlarının son eserlerini izlermiş. Bir kısmı günümüze de ulaşan bu trajedileri okuyan ya da izleyen herkes bilir ki bu trajedilerdeki olay örgüsü de aşağı yukarı bugünkü haberlerin aktarabileceği türden dehşet verici olaylardan oluşur. Adı üstünde trajedi zaten. De Botton’un da altını çizdiği üzere bu trajedilerin bir görevi var: Özünde gayet hoş ve makul olan bir insanın, hayatı herkese zindan edebilecek birine dönüşmesinin ne kadar kolay olduğunu göstermek. Yani aslında insanların kendi zaaflarına dair farkındalık kazandırma işlevi var trajedilerin.

Doomscrolling nedir? 

Korkmayın, böyle bir girişten sonra “Yaşasın kötü haberler” diye bir kahkaha atarak devam etmeyeceğim. Zaten çoğumuzun sık sık haberlere bakıp “Bir tane bile iyi haber yok mu ya?” diye söylendiğini tahmin ediyorum.

Pandemi, savaş, ekonomik kriz, zam haberleri, felaketler… Sosyal medya akışımızı kaydırdıkça yeni bir kötü haber gelmesine ve bu kaydırmayı bir türlü engelleyemememize Doomscrolling deniyor. Türkçeye “Kıyamet Kaydırması”, “Felaket Kaydırması”, “Kötü Haber Kaydırması” gibi çevirme denemeleri oldu. Bana kalırsa kulağa en iyi gelen “Felaket Kaydırması”.

Tabirin ilk kez 2018 yılında Twitter’da görüldüğü tahmin ediliyor. Pandeminin de etkisiyle 2020 yılında Oxford Languages tarafından yılın kelimeleri arasında gösterilince popülerleşiyor. Bu feci kaydırmadan kendimizi alıkoyamamak da var, bunun sonucunda pes edip güncel haberlerden tamamen kopmak ve bir hayal alemine düşmek de var. Her ikisi de tehlikeli.

Peki bununla nasıl mücadele edeceğiz? Basit bir rehber oluşturmayı deneyelim.

1-Haberciliğin doğasını anlamak

Haberler genellikle yolunda gitmeyen şeyler üzerine yazılır. Bugün “Bakanlar Kurulu çok doğru çalıştı” ya da “Bugün şu karayolunda kaza olmadı” dediğiniz zaman haber olmaz. “İsterseniz aksini deneyin” diyeceğim ama denenmişi var. 2014 yılında bir Rus haber sitesi bir günlüğüne sadece iyi haberler vererek bir deney yapmış ve okuyucularının üçte ikisini kaybetmiş. Dolayısıyla bu kadar karamsar olmadan önce dünyada her gün birçok iyi şeyin de olduğunu ama haberlerin çoğunlukla kötüye giden şeylerin bir kürasyonu olduğunu hatırlamak gerek. Üstelik internet ve sosyal medya öncesi günlük gazete okuyorduk veya sadece haber bülteni saatinde haber izliyorduk. Bunun bir başı, sonu ve süresi vardı. Sosyal medyada bu yok. Habere her an ulaşabilir ve neredeyse sonsuza dek kaydırabiliriz. Zaten sosyal medya platformları ve haber sitelerinin mimarileri de dipsiz kuyu biçiminde.

2-İnsanın doğasını anlamak

Girişte de bahsettiğim gibi trajedilere, başka bir deyişle kötü haberlere ihtiyacımız var. Dahası insanın doğasında bu var. Ohio Eyalet Üniversitesi psikiyatristlerinden Ken Yeager bunun insanın evrimleşme sürecinden kaynaklandığını aktarıyor ve olumsuzu görmeye ve olumsuza doğru çekilmeye olan yatkınlığımızı, eski insanların doğada her an gelebilecek tehlikelere karşı tetikte olmasına bağlıyor. İnsan doğasının sömürüsüne dayalı sosyal medya algoritmaları da bizim bu zaafımızı öğrenmiş durumda. Dolayısıyla kaydırdıkça kötü haber geliyorsa kimi zaman biz kötüyü daha hızlı algıladığımız için olabilir.

3-Korktuğumuzu kabul etmek

Pandemi sürecinde hepimiz “belirsizlik”ten kaynaklanan korku yaşadık. Bu belirsizliğe karşı da cevaplar aramaya başladık. Oysa vaka öylesine yeniydi ki sorular çoktu, cevaplar da hazır değildi. Haliyle kaydırmaya başladık. Kaliforniya’da kurulu Medya Psikolojisi Araştırma Merkezi’nden Pamela Rutledge, “felaket kaydırmasını” sadece korktuğumuzda yanıtlar almaya çalışma zorunluluğu hissetmemizle ilişkilendiriyor. Çünkü yeni bilgilerin bir tehdit oluşturup oluşturmadığını değerlendirmemiz gerekiyor. Korktuğumuzun bilincinde olursak bu yaptığımızın normal olmadığını da anlayabiliriz.

4-Bilgi işleme gücümüzü bilmek

Bilginin güç olduğuna ilişkin sarsılmaz bir inancımız var. Evet bilgiyi elinde tutmak güç ama bilgiyi işleme gücümüzün de sınırları olduğunu ve bir yerde durmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Canberra Üniversitesi’nde Digital News Report projesine bağlı olarak 7 yıldır insanların haber tüketimini takip eden Dr. Sora Park “Kulağa çelişkili gelebilir… Ama biraz daha az bilgili olmak aşırı yüklenmekten daha iyidir, çünkü bilgiyi zaten işleyemezsiniz. Bilişsel aşırı yük alırsınız ve yeni bilgileri özümseyemezsiniz” diyor.

5-Telefonla yatağa girmemek

Telefonu kapatırız olur biter. Söylemesi kolay, uygulaması imkânsız. Ancak yumuşak geçişler çok şey değiştirebilir. Örneğin uyuduğunuz odaya telefon, tablet, bilgisayar sokmamak bile doomscrolling ile mücadele için çok önemli olabilir. Yaklaşık 2 yıldır uyguladığım bu metotla, felaket kaydırmalarının en çok gece uyumadan önce yapıldığını fark ettim ve rahatladım. Telefon alarmı yerine çalar saat kullanabilirsiniz.

6-Alternatif akışlar oluşturmak

Özellikle Twitter’da genel takip listemiz hayli şişkin. Oysa Twitter’ın “topluluklar” oluşturma “liste oluşturma” gibi farklı özellikleri de var. Bunlar yardımıyla daha rafine akış alternatifleri oluşturabilir ve felaket kaydırmasına girmeden bir sosyal medya deneyimi yaşayabiliriz. Yani hem Twitter’da gibiyiz hem de kontrollü bir içerikle. Örneğin; sadece mizah yapan hesapları liste haline getirmek.

7-Eski internet alışkanlıklarını hatırlamak

2000 sonrası doğanların pek bilmeyeceği bir şey: Mobil internet gelmeden önce internete bağlanmak diye bir şey vardı. Her bağlanma seansının sonunda bağlantıyı keserdik. Mobil internetle birlikte bağlanmanın yerini sürekli bağlı kalmak aldı. İnternet bağlantımızı tamamen kesmesek bile kullanımımızı yine böyle seanslara ayırabilirsek felaket kaydırmasından da kaçınabiliriz. Haber okumayı mobil cihaz ve sürekli bir seans yerine bilgisayarla sınırlayabiliriz örneğin.

8-Gerçekçi planlar oluşturmak

Pandemi sonrası evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla molalar da ekran süresine dahil oldu. Oysa ofiste çeşitli vesilelerle (çay, kahve, sigara, sohbet) çok farkında olmadan ekrandan uzaklaşırdık. Dağınık Zihin kitabının yazarlarından Dr. Adam Gazzaley “Hayatınızı bir haber tüketimi hamster çarkında yaşamak istemediğinizi anlamalısınız” diyor ve sadık kalabileceğimiz ve bir alışkanlık oluşturana kadar tekrarlayabileceğimiz molaları da kapsayan gerçekçi bir plan oluşturmayı öneriyor. Örneğin; “Her gün 12:30’da yürüyüş yapacağım”, “Sadece 13:30-14:00 arası haber tüketeceğim” gibi.

9-Yapılabileceklere odaklanmak

Her felaket kaydırması deneyimi önümüze bir sürü dert getirir. Bunu bu kadar kötü yapan şey de bu acıların büyük bir çoğunluğuyla ilgili tweet atmaktan başka hiçbir şey yapamayacağımızın farkında olmaktır. Öyleyse neden değiştirebileceğimiz bazılarına odaklanmıyoruz? Örneğin; sürekli hayvanlara karşı şiddet haberlerini kaydırıp durmak yerine bununla mücadele eden bir derneğe bağış yapmak ya da onlar için gönüllü çalışmak gibi.

10-Kumarı fark etmek 

Aslında felaket kaydırması sadece kötü haber bağımlılığını ifade etmeyebilir. Psikolog Jade Wu “Sadece kötü haberler için değil, aynı zamanda ufuktaki iyi bir haber için de kaydırma yaparız” diyor ve bunu slot makinelerinin “değişken pekiştirmeye” dayalı tasarımına benzetiyor. Çünkü bir kumarbaz, kaybetme olasılığı daha yüksek olsa da manivelaya basmaya devam eder. Biz de iyi haber için kaydırıyor olabiliriz. Bu kumara mecbur olmadığımızı fark etmek önemli.

SONSÖZ: 

Bu 10 maddenin hepsini uygulayamasak da bir kısmı bile fark yaratacaktır. Ayrıca bunun bir “Pollyannacılık Manifestosu” olmadığını da hatırlatmalıyım. Bu rehber, kötü haberlerden kaçmak ya da görmezden gelmek için değil, bilakis sağlıklı haber tüketimi ve önemli haberleri gerçekten özümseyebilmek için gerekli enerjiyi geri kazanmak için yazıldı.

 

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
DAHA FAZLA OKU

Türkiye Eurovision Tarihi

Türkiye’nin Eurovision macerası, 1975 yılında Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika” şarkısıyla başladı. O günden bugüne, Türkiye’nin Eurovision sahnesinde…
Total
0
Share